Sanki var olmak ya da olmamak ikilemi şu ya da bu mahkemenin kararıyla, şu ya da bu yasayla çözülebilirmiş gibi, sanki her yaratık bunu yalnız başına ve kendi için çözmek zorunda değilmiş gibi. Sanki gerçeğin öğrenilmesi hemen onun karşıtı bir gerçeğin olasılığını ortaya çıkarmıyormuş ve her ikisi de geçerli değilmiş gibi.
Bir kitapta okumuştum, çektiğimiz acının derinliğinin bilincine ancak, o acı bittikten sonra varırmışız ve büyük bir şaşkınlıkla, nasıl dayanabildim böylesi cehennem azabına, dermişiz.
Bir kadının hamileyken karnındaki bebeğiyle konuşmasını içeren bir kitap. Hamile kadın bekârdır. Çocuğun babası çocuğu istemez ama kadın doğurmak ister. Aslında zaman zaman kendisi de bu konuda tereddüte düşmektedir. Hamileliği sağlık bakımından biraz sıkıntılıdır. Bir müddet sürekli yatması gerekmektedir fakat çalışmak da zorundadır, iş seyahatine çıkması gerekir. Sonunda bebeğini (daha doğmadan) kaybeder. Bu olaydan sonra herkes genç kadını yargılar ama bu sahne gerçek bir sahne değildir. Kadın hastanedeyken hayalinde canlandırdıkları şeklinde biz bu yargılamayı görürüz. Hamile kalmasını, bebeği dünyaya getirme-getirmeme kararını, sağlık durumuna dikkat etmemesini vs.vs. Herkes, daha çok da erkekler, bu konuda bir şeyler söyler; kadını suçlar. Bu vesileyle yazar bize kadın ve anne olmanın çeşitli boyutlarını düşündürür. Kadının birey olarak hayatı ve istekleri mi yoksa anne olması mı önemlidir? Kadın hasbelkader hamile kaldı diye ille bebeği istemek ve doğurmak zorunda mıdır? Doğurmamayı ve kendi hayatını daha özgür bir şekilde yaşamayı seçemez mi? Kadın yaptığı veya yapmadığı her şeyde, her kararında niçin sürekli çevresindeki herkesin eleştirisine uğrar? Neden her kafadan bir ses çıkar? gibi soruları düşünmemizi sağlar. Felsefî düzlemi olan ve önemli bir psikolojik ve toplumsal konuya vurgu yapan bir kitap ama benim ilgimi bir yere kadar çekti. Kısa olmasına rağmen zaman zaman az da olsa sıkıldım.
Sonunda aradığım tanımı buldum çocuk . Kadınla erkek arasındaki aşk dedikleri , bir mevsim . Ve bu mevsim çiçeklenme döneminde nasıl bir yeşillikler şöleniyse , solma döneminde de bir yığın çürüyen yapraktan başka bir şey değil .
Bir insanın bir başka insana , bir erkeğin bir kadına örneğin ya da bir kadının bir erkeğe karşı duyabileceği o gizemli coşku kadar kişinin özgürlüğünü tehdit eden başka şey yok yeryüzünde . Hiçbir bağ , zincir ya da demir parmaklık böylesine keskin bir kölelik içinde tutamaz seni , böylesine derin bir umursamazlığa sürükleyemez . Bu coşku adına kendini bir başkasına tümüyle vermekten kesinlikle kaçınmalısın .
Gerçekten korktuğum şey hiçyokluk , olmamak , yanlışlıkla bile , bir rastlantı ya da bir başkasının dikkatsizliği sonucu bile olsa , hiç var olmamış olmak .
"Yüzyıllar, bin yıllar geçti dünya kurulalı, ama insanlar hâla belirsiz bir yarına inanarak çocuk yapıyorlar, çocuklarının kendilerinden daha iyi bir yaşam sürdüreceğini umarak."
Nurullah Genç kitabı oldu. Bu kitap bana diğerlerinden biraz daha farklı geldi, çünkü bu kitapta yazılan şiirler kısa ve bazıları beyitlerden oluşuyordu ayrıca yazı stili daha küçük puntolu yazılmış sayfalara bu açıdan ilginç geldi. Kitabın içerisinde bazı şiirleri daha önce okumuştum ama bazı şiirleri ise ilk defa okudum ve çok hoşuma giden şiirler oldu özellikle Doğmamış Çocuğa Mektup, Çiçekler Üşümesin, Canfeza gibi şiirleri çok ama çok beğendim. Nurullah Genç'in dizeleri insanın ruhuna işliyor adeta mükemmel bir şiir kitabıydı öyle güzel 10/10 bir kitaptı ki uyku dışında geceden sabaha elimden düşürmeden bitirdim. Genel olarak
Nurullah Genç şiirleri sevmem ile birlikte bu kitaba gerçekten bayıldım çok farklı bir kitap oldu benim için...:)