Merhaba arkadaşlar. Hepimize iyi akşamlar. En son ne zaman eğlendiniz veya daha azı, gülümsediniz? Kitabın henüz adıyla beraber dikkatimi çeken bir konu oldu ve sorarak başlamak istedim. Ayrıca kitabın daha adını görür görmez harika bir ütopya bizi bekliyor diye düşünmeden edemedim. Kim bilir nasıl bir ‘Eğlence’ bizleri bekliyordu. Haydi hep
"Her hayat birden çok iplikle dokunurken ve ne doğum dediğimiz şey yegâne başlangıç ne de ölüm tam olarak bir sonken, nereden başlatılır ki bir insanın hayat hikâyesi?"
Konusu itibari ile beni son derece cezbeden, zamanın yaşamlarımızdaki önemini anlatan ve bunu değerli bir bilim adamı üzerinden hem gerçek bir olay üzerinden ele alan hem de kurgulaştıran son derece keyifli bir kitaptan bahsetmek istiyorum.
Kitabın hikayesi 1905 yıllarında geçiyor ve bu yıllarda ünlü bilim adamı Einstein bir kuram üzerinde
Doğum günlerinde ölüm duygusu sinsice kendini hissettirir. Doğum günlerinde ölümü unutmak imkansızlaşır. Unutmana yardımcı olmak için eş dost gelip sizi kutlar ve derler ki, "Bu senin doğum günün." Her doğum günü bir ölüm günüdür, çünkü bir yıl daha geçmiştir, ölüm daha yaklaşmıştır. Aslında doğum günü "doğum günü" değildir, olamaz da - ölüm yaklaşmaktadır, gittikçe yakına gelmektedir. Zaman avuçlarından akıp gitmektedir. Toprak bile altından kaymaktadır. Yakında boşluğa düşeceksin. Doğum günü bir ölüm günüdür. Bunu saklamak, bastırmak adına toplum hilelere başvurur. İnsanlar ellerinde hediye ve çiçeklerle gelip ölümün yaklaştığını unutmana yardımcı olurlar - ve adına doğum günü derler.
Onlar, “ALLAH, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle ALLAH’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini ALLAH’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
{ Nahl, Suresi 16 / 38 }