"ömrümüz meçhullerden meçhullere akıyor
saatler bizim değil kitaplar bizim değil
bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey
kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz
ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim
buna rağmen mutluluğa inanıyoruz"
saatler bizim değil kitaplar bizim değil
bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey
kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz
ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim
buna rağmen mutluluğa inanıyoruz
O rahvan atları anlaşılır kılan sabahlarda
göğsü kasvet sayrılarıyla çarpışıp
delişmen çocuklarını azdırırken dünya
şehrin çarşılarından esen telaş
hıçkırıklarla akşamı karşılayan bir aldanış gibi
babamın incinmiş sesine çökerdi.
yatağına ilk kez akan bir nehrin hırçınlığıyla
karın kapadığı rayları temizleyendi babam.
bir nasihatin başlangıcındaki
Bana bir karış toprak kalana kadar,
bir tek zeytin ağacı kalana kadar,
bir tek portakal ağacı,
bir tek kuyu,
bir ufak koru kalana kadar,
anılar kalana kadar,
bir küçük kitaplık,
ölmüş dedemin resmi,
bir duvar kalana kadar,
arapça sözcükler, halk türküleri,
şiirler, el yazmaları kalana kadar,
Antar Al Absi masalları,
bu gözler, bu kitaplar, bu eller kalana kadar.
bir de bu soluk,
bendeki bu soluk...
Haykıracağım dünyanın suratına
özgür insanlar adına savaşı.
Doysun varsın utancın ekmeğiyle
alçak domuzlar,
güneşin düşmanları.
Soluğum kesilene kadar
kalacak soluğum.
Ekmek olacak,
silâh olacak,
savaşan ellerde
soluğum.
"Biri, Savaş ve Barış'ı okur ve 'Güzel bir macera romanıymış' der. Bir başkasıysa bir sakız ambalajını okur ve kâinatın sırlarını ortaya çıkarır." diyor bir film. Evet, bir insan hikmeti bir duvar yazısından öğrenebilir. Yaratıcı tarafından indirilen bir Kitap'ı okuyup da bir şey öğrenmediğini söyleyen de olabilir. Üzerinde hikmetli bir söz yazan duvar kendini boyanmaktan kurtaramadığı gibi, biri içindeki hikmetleri göremedi diye Kitap değerinden bir şey kaybetmez. Değerine değer katamamak, duvar yazısını görüp geçen, sakız ambalajını okuyup atan, Kitap'ı okuyup da ondan bir şey alamayan insanın sorunu. Ve bu sorun sorunların en büyüğü belki de. Bu sorun aşılmadan, okunan kitaplar, şahit olunan olaylar, yaşanan hayatlar, insanın heybesine bir kum tanesi kadar katkı yapamadan geçip gidiyor. Kırk sene, elli sene, altmış sene yaşanan hayatlar bir arpa boyu değişmeden, derinleşmeden, değerlenmeden kalıyor. Mesele, insanın bakışını, yaklaşımını, paradigmasını yeniden inşa etme meselesi. Aramadan dünyaya çevrilen bakışlar, zaten sahibine de pek bir şey buldurmuyor"
youtu.be/SRmp3tHT_XM?si=...