Timurlenk
...
Şimdi senin etrafındaki Semerkand’a bir bak hele,
Dünyanın kraliçesi değil mi? izzetinefsi
Bütün öteki şehirlerin üstünde mi? Elinde
kalmadı mı onların kısmetleri? Hepsine nazaran
Komşusu, artık dünyanın bile tanıdığı, iftihar değil mi?
Tekin, şanlı ve şerefli ayakta durmuyor mu?
Ve kimdir şol dilberin hükümdarı? Ben Timur tabi,
Şaşakalmış dünyanın gördüğü bir adamım,
Zafer üstüne zaferle,
İki misline çıkardım çağı! ve dahası, sanırım,
Hala yankıyorum-yeniden Cengiz’in şöhretini.
Ve şu anda ne kaldı onda? Ne! Bir isim.
Geceleyin cümbüş sesi
Birbirine karışan kalabalıktan
Yüksüz bir göğüsün sedası gibi esiyor üzerime
Sanki bu ecel saati, onlara
Sevinç getiren kişinin vakti değilmiş sanılıyor –
Mutlulukla, önderdeki gibi – Hüküm
Zehirini gizlice tebliğ ediyor; demek ki
İnsan yüreklerinde hiçbir şeyim kalmamış.
...
Edgar Allan Poe (19 Ocak 1809 - 7 Ekim 1849)
"Şiir sevmediğini söyleyen, şiirden anlamadığını kabul etmiş olur."
İnsanların büyük bir çoğunluğu, hayatlarının bir döneminde şiir yazmayı denemişlerdir. Tabii bunların pek azı edebiyat değeri taşır.
Şiir, imgeleri kullanarak, az ve doğru kelimelerle bir öykü anlatma sanatıdır. Bunu başarabilenlerin şiirleri edebiyat değeri
Varlık Ergenvarlikergen.comdutlukdergi.com adresinde yayımlandı:
“Yıllar önceydi, yıllar yıllar önce,
Deniz kıyısındaki
O diyarda bir genç kız yaşıyordu
Bilirsiniz adını, ANNABEL LEE;”
1809 yılının ocak ayında, soğuk ve acımasız kış şartlarında gözlerini açan bir bebeğin yüz binlerce kimse tarafından bu denli sevileceğini ve dünya edebiyatının
Morgue sokağı cinayeti
Edgar Allan Poe:
(19 Ocak 1809- 7 Ekim 1849)
Amerikalı şair, yazar, editör ve edebiyat eleştirmeni. Çoğunlukla şiir ve kısa öykü yazdı. Özellikle gizem ve makabr öyküleri ile tanınır. (Makabre: sanat eserlerinde ürkütücü ve acı verici betimlemelerle ölüm sembolleri ve ölümün detayları üzerinde duran bir kompozisyon
ÖLÜM VE ÖZGÜRLÜK
Belki de yaşadıkları kasvetli derin duygular olmasaydı, böylesine kuvvetli kalemleri, şiddetli söylemleri, sarsıcı duyarlılıkları olmazdı.Dünyaya, acılarını, öfkelerini ,isteklerini, hayal kırıklıklarını şiirsel bir dille haykırarak özgürleştiler, ölümü seçtiler. Kurguladıkları romanlar gibi kendi yaşamlarının sonunu da kendileri
“İlk karşılaşmamız Montmartre Sokağı’ndaki karanlık bir kitaplıkta oldu.
İkimiz de aynı kitabı arıyorduk, ender bulunan, pek önemli bir kitaptı.
Bu olay bizi birbirimize yakınlaştırmaya yetti. Tekrar tekrar buluştuk.
Bir Fransız’ın kendisinden söz ederken takınacağı tam bir açık yüreklilikle
anlattığı aile öyküsü, beni pek ilgilendirmişti.
Okuduğu kitapların çokluğuna da şaşıp şaşıp kalıyordum, ama asıl ruhumu
bir ateş gibi saran yaratıcı hayallerinin sıcaklığı, canlılığı, tazeliğiydi.
Paris’te o zaman aramakta olduğum şeyleri ararken, böyle bir adamın dostluğu,
benim için değeri ölçülmez bir hazineydi, bu düşüncemi açıkça ona söyledim.
Sonunda kentte kaldığım sürece beraber oturmaya karar verdik, ben onun
kadar darlık içinde olmadığımdan, bir ev tutup ruhlarımızın karanlık havasına
uyacak bir biçimde döşemeyi üzerime aldığım ev, St Germain’in
dış mahallelerinde ıssız bir yerdeydi, zamanın aşındırdığı çirkin,
neredeyse yıkılacak eski bir yapıydı, ne olduğunu sorup öğrenmediğimiz
bazı boş insanlar yüzünden yıllarca boş kalmıştı.”