Rasgele yaşıyoruz bu dünyayı,rasgele
Doğuşumuz rastgele,
Ölüşümüz rastgele,
Yediğimiz ekmek,içtiğimiz su,sevdiğimiz kız rasgele
Tesadüfler dünyasında yaşıyoruz.
Bir rasgelede gidiyor işte
Hatta
Bir şiirin yazılması rasgele
Charles bukowski'nin okuduğum ilk kitabıy ve mükemmel. Çok güzel bir dili var sıkıcı uzak edebi bir yapısı yok tabi çevirisininde bunda önemli bir derecesi var avi pardo çevirmiş kesinlikle diğer bütün kitaplarını okuyacağım.
Ekmek ArasıCharles Bukowski · Metis Yayınları · 20126,8bin okunma
Çok daha iyi bir roman olabilirdi dediklerimden biriydi.Yazar, karşımıza çeşitli vesilelerle çıkmış Amerikan mevzularını derleyerek bir polisiye roman yazmış.Gizli mekanlarda denemeler yapan Amerikan hükümeti-CIA ortaklığı, insanlar üzerinde korkunç yan etkilere neden olan psikolojik tedavi amaçlı ilaçlar, FBI ve onun binbir çeşit ruhsal karmaşa içindeki ajanları ve bir seri katil...Bilmem sizlere de tanıdık geldi mi?Her zaman yorumlarıma yazarım romanlarda detayları severim. Ama bu detaylar tekerrüre dönüşüyorsa o zaman afakan basar. Bu romanda notumu kırmama neden olan unsurlardan birisi buydu.Aslında oldukça fazla sayıda karakterin yer aldığı, işin boyutunun nereden nereye uzandığını anlamanıza engel olan bir kurgunun üzerine inşa edilen bir romandı. romanlarda bir de geriye dönüşleri çok severim ve bu roman o anlamda ziyadesi ile zengindi. Ama...Yazar, romanını eserin adına bağlayabilmek adına sonu bir galeyanla yazmışlık hissi yarattı en başta.Her anında bir halüsinasyon anı bekliyorsunuz haliyle çünkü olaylara neden olan unsurlardan birisi ciddi yan etkilerinin geç idrak edildiği piyasada peynir ekmek gibi giden ilaçlar. Ve roman ilerlerken geriye dönüşlerle verilen gizli bir proje. sonda yazılanlar çok daha vurucu bir etkiyle verilebilecekken bir keşmekeş ortamı ile bağlanıp insana "nasıl yani?" dedirterek bitiverdi.kendimi kitabı baştan itibaren boşuna okumuş gibi hissettim birdenbire.Kahramana üzülemedim bile.Ama bence üzülebilmeli onun hisleriyle birlikte yıkılmalıydım.Neyse...yine de acil durumda bir polisiye roman ihtiyacı hasıl olursa okuyun derim.
HalüsinasyonAlein Kentigerna · Panama Yayıncılık · 20212,882 okunma
Ne güzel cahildik,
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel
cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle
yanıyor ki. Kuzinenin üzerinde demir maşa...
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık
bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her
zaman ekmek
"İnsan en çok sabahları arar sevdiği kadını."
Diyor birisi, katılıyorum o sabahlara.
Öğleler kaba yaşanır; kalındır.
Akşamüstleri ince, hüzünlü.
Çiçekler alınıp verilebilir.
Sabahtır yalnızlık.
Nasıl sabah, nasıl yalnızlık?
Ve şiirsel hiçbir yanı yok sanılır!
Var mıdır?
Vardır.
Vardır ama çiçeklerle değil.
Kendi başına, zımparataşı gibi acımasız.
Ne aklıma gelse bir bakıyorum unutmuşum!
(...)
''Her şeyden biraz kalır'' diyor birileri,
Çoğulluk haklılıktır.
Kavanozda biraz kahve,
Kutuda biraz ekmek,
İnsanda biraz acı.''*
Hiç olmazsa lüks bir lokantada yemek yemeden erkekle yatmayan sözde ağırbaşlı kadınlardan, onlarla gittiği bekar arkadaş evlerinden, garsoniyerlerden, garsoniyerlerin pis çarşaflı ve pis erkekle pis kadın kokan yataklarından, kırmızı apliklerle ve dergilerden kesilmiş çıplak kadın resimleriyle süslü duvarlarından, inanılmaz derecede kirli
halksız şehirler değil kris, şehirsiz halklar
çok halklar, çok şehirsizler, çok moral bozucu
son günlerde çok kelimesini çok kullanıyorum
her yıl yeni modelleri çıkıyor melankolinin
içimden bir ses gelmiyor, hayır bazen geliyor
içimden bir ses, sesin dışarıdan geldiğini söylüyor
-iki saray odası alana bir saray odası bedava
o montu almam iyi
Güneş batmak üzeredir. Aman, dikkat! Güneş batmak üzeredir’in arkasından dünyanın tasviri gelir. Hiç niyetim yok: dalgaları boyamağa, ufku bir dilim ekmek gibi kızartmağa.
Bak! Yine yapacağımızı yaptık işte. Dalgaları boyadık. Ufku mis gibi kızarttık.