Kitap, toplumumuzda "ev hanımı" dediğimiz bir konumlanışı, bu noktada görünmeyen emeği, kıvrak bir dille ele alıyor. Kıvrak bir dil diyorum, keza okuru herhangi bir noktaya sabitlemeden, zihnini akışa bırakmasını sağlayarak ilerliyor. Hikayede apartmanlar, her birinin içinde yer alan aileler, evlerin içi, yapısı değişiyor, çocukların, kadınların ismi değişiyor ama "ev anası" diye isimlendirilen kadınların yaşantıları, belli bir fasitlikte kalıyor. Kimisi okumuş, kimisi erkenden evlenmiş, kimisi tek başına kalmış, kimisi çocuğunu yalnız büyütmüş... Yaşamlar değişken, hissedilenler, emek sömürüsü ortak. Ben kitapta en çok dilin sadeliğini, tencerelerden bile duygulara aktarım yapabildiğimiz somutluğu, açıklığı sevdim. Annelerimizin okuduğu vakit kendilerini görecekleri projeksiyonu ve projeksiyonun içinde kendi kaderlerine teslim olmamalarını sorgulatacak soru işaretlerini sevdim. Kısacık bir öykü fakat içinde bir çok kadının yaşamı var. Üstelik kadınların hepsini tanıyorsunuz, okuduğunuzda fark edeceksiniz.