Öncelikle şunu söylemeliyim:
Kitabı beğenmeme rağmen bende beklediğim etkiyi yapmadı. Bunun sebebi de kitaba çok çok büyük beklentiyle başlamamdı.
Şimdi kitabın içeriğine bakalım:
Osmanlı döneminde, Konsantiniyye’de geçiyor kitap. Yazar, Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım.” felsefesine atıfta bulunmuş ve “Ben düşündüğüm için her şey var.” felsefesiyle kitabın ana fikrini oluşturmuş. Kitapta düş ve gerçeklik kavramları iç içe geçmiş, fantastik öğelerin olduğu farklı bir tarz denenmiş diyebiliriz.
Dönemin günlük yaşamı, insanların giyinişi ve yeme-içme alışkanlıkları gibi şeyler güzel anlatılmış ve dönemi gözünüzün önünde canlandırmış.
Yazar farklı karakterler ve onların farklı hikayelerine çok sık yer vermiş. Bu birbiriyle alakasız gibi görünen karakterler ve olaylar bir şekilde kesişiyor. Bu durum benim kitabı anlamamı karakterleri benimsememi biraz zorlaştırdı çünkü kitabın başlarında anlatılan bir karakterden sayfalarca söz edilmedikten sonra bahsedilince bu kimdi diye geri döndüğüm oldu:)
Dikkatimi çeken bir diğer nokta da kitapta çok fazla yazım yanlışı olması. Fark etmek, terk etmek gibi ayrı yazılması gereken kelimeler birleşik yazılmış. Türkçe’nin kalesi olması gereken edebi kitaplarımızda bile yazım yanlışları görmek beni üzdü.
Olumlusuyla ve olumsuzuyla baktığımızda okunmaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum. Siz benim gibi çok çok büyük beklentiyle okumazsanız daha fazla keyif alabilirsiniz.
İyi okumalar:)