Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nas Suresi’nde, “İnsanların sadrlarına vesvese veren” (Nas, 5) diyoruz, “İnsanların kalplerine vesvese veren” demiyoruz. “İnsanların sadrlarına (göğüslerine) fısıldayan” deniyor ayette. Sadr ile kalp arasında fark vardır. Sadr (göğüs) bir yerdir. Bu yerin içindeki hazine kalptir. Şeytan kalbe ulaşamaz. Şeytanın göğsünüze ulaşımı vardır. Kalbi
Sayfa 125 - 2. Baskı, Mayıs 2023
***** Her millet için bir düzüye adlini 'am et, Fikr-i gazab-ı Hazret-i Ma'bud-i Enâm et! Bevvâl-i Çeh-i Zemzem'i lâ'netle anar halk, Sen Kâ'be gibi kendini hürmetle be-nâm et... ***** (Lütfen lûgata bakmaktan üşenmeyerek veya varsa, bilen bir dostunuzdan rica ederek, dikkatle okuyunuz.)
Sayfa 344 - 345 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Müderris Yozgatlı İhsan Efendi-, Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'inin Son Yedi Bendi, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
cumhur: iz. ar. cm: cemâhîr. 1. halk, nâs, umûm, enâm: müdebbir-i umûr-ı cumhûr. 2. takım, gürûh heyet: cumhûr-ı fukahâ, cumhûr-ı hükemâ. 3. cumhuriyet sûretiyle idâre olunan heyet: Amerika cemâhîr-i müctemiası.
En’âm Sûresi, 1’
“ Her türlü övgü, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’ındır. ”
“Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayrılıktadırlar; esasen onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin, ‘Andolsun ki cehennemi hep insan ye cinle dolduracağım’ sözü yerine gelmiştir” (Hûd Suresi, ayet 118- 119). Dikkat edileceği gibi, Tanrı burada “...esasen onları bunun için yarat(tık)... “diyerek, amacının insanları “ayrılıklar”, “düşmanlıklar” içinde yaratmak olduğunu, bunu yapmakla cehennemi insanlarla dolduracağına dair kendi kendine vermiş olduğu sözü tuttuğunu bildirmekte. Böyle olunca cehennemi doldurabilmek için yeteri kadar “kafir” bulmak ihtiyacındadır. Çünkü, cehennem, adeta doymak bilmeyen bir ejderhadır; Tanrı’nın, “Ey cehennem! Doldun mu?” diye sorduğu her defasında, cehennem Tanrı’ya, “Daha var mı?” diye karşılık vermektedir (Kaf Suresi, ayet 30). Oysa Tanrı için, cehennemi doldurabilmek üzere dilediğinin gönlünü darlatıp onu “kafir” kılmaktan (örneğin, bkz. Enam Suresi, ayet 125) ve “kafir” kıldıklarını cehenneme atmaktan daha kolay ne vardır ki? Hatta Kur’an’dan öğrenmekteyiz ki, Tanrı, bazı hallerde kişilere, günahları artsın da biraz daha kafir olsunlar diye süre de tanımaktadır. Örneğin, Al-i İmran Suresi’nde şöyle yazılıdır: “inkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz surenin sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları çoğalsın diye süre veriyoruz...” (Al-i İmran Suresi, ayet 178).
Mekke’nin etkili kişilerinden biri olan Ebu Talib’i Müslüman yapmak, Muhammed’in başlıca amaçlarından biriydi. Çünkü, bunu sağlayacak olursa, Mekkelilerden pek çoğunu, özellikle, Kureyş eşrafını kolaylıkla kazanacağını bilmekteydi. Ancak, bütün çabalarına rağmen Ebu Talib’i Müslüman yapamamıştır; zira Ebu Talib, “Ben atalarınım dininde ölmek isterim” diyerek ve putperest kalarak gözlerini hayata kapamıştır. Kuşkusuz ki, bu başarısızlık Muhammed’i, kendi taraftarları indinde, “Amcasını bile Müslüman yapamayan bir elçi” durumunda kılmaya yeterliydi. Ve işte bu damgayı yememek için Kur’an’a, Müslüman olup olmamanın Tanrı işi olduğuna dair ayet koymanın yararlı olacağını hesaplamış ve öyle yapmıştır. Yani demek istemiştir ki, Ebu Talib’i Müslüman yapmayan doğrudan doğruya Tanrı’dır. Bu itibarla yukarıda sözü geçen ayeti, yani Enam Suresi’nin 125. ayetini, İslamcıların dedikleri gibi, ilim kaynağı niteliğinde bir şey sanmak yanlıştır.
Reklam
“Allah kimi doğru yola koymak isterse, onun kalbini İslamiyete açar; kimi de saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları küfür bataklığında bırakır” (Enam Suresi, ayet 125)... Tanrı’nın yüceliğiyle, adaletiyle de bağdaşır nitelikte değildir. Şu bakımdan ki, ayete göre Tanrı, dilediğini doğru yola sokup “Müslüman” kılmakta, dilediğini de saptırıp “kafir” yapmaktadır. Ancak, “kafir” yaptığı kimseleri cezalandırmaktadır! Daha başka bir deyimle, hem kişileri suçlu durumda kılmakta hem de cezalandırmaktadır! Kuşkusuz ki, ilme, akla ve insafa sığmayan bir çelişki bu! “Yüce” olduğu söylenen bir Tanrı’dan beklenmeyen bir şey bu! “O halde nasıl olmuş da böyle bir ayet Kur’an’da yer almış?” diye sorulacak olursa, cevabı kolaydır. Bu ayet, Muhammed’in amcası olan ve aynı zamanda kendisine babalık yapan Ebu Talib’in İslam’a girmemesiyle ilgili olmak üzere Kur’an’a girmiştir.
Enam Suresi’nde, Kur’an’ın “kutsal, yüce ve arınmış sayfalar” üzerinde yazılı olduğu, Muhammed tarafından uydurulmadığı ve Tanrı’dan başka hiçbir güç tarafından oluşturulmayacak “mükemmelliyette” bulunduğu yazılıdır: “Bu indirdiğimiz kutsal kitaptır... şüphesiz o size Rabbinden belgedir...” Görüldüğü gibi bu ayetlerde Tanrı’nın Muhammed’e indirdiği “kitap “tan ya da “yüceltilmiş, arınmış sayfalar üzerine yazılı Kur’an’dan söz edilmekte, ama Muhammed’in ölümü tarihinde ortada böyle bir şey yok! Zira, yukarıda değindiğimiz gibi, Kur’an’ın kitap (mushaf) haline getirilişi onun ölümünden çok sonraki bir tarihe rastlamakta.
“Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.” (En‘âm, 5/160) Mesaj: Yeryüzünde iyiliği egemen kılmaya, hesabımızdaki iyilikleri çoğaltmaya çalışmalıyız.
Sayfa 149Kitabı okudu
273 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.