"Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum.
His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te,
Akşam!.. Lekesiz,,saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç
Nihayet gün bitti; işte beklediğin
Geldi: gece, gece, için kadar engin,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hulyanla baş başa yaşamak istersen,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal;
Ve geceler gibi bilmecelerle kal!
Timuçin’in amacı, "Türk birliğini’’ sağlamaktı. Bu genç adam, eski Koyunluların, Göktürklerin, Orhonluların, Uluhanların, Tupaların, Yueçilerin ve Hunların birer efsane halini alan şerefli mücadelelerinin anlatılarak, Türk diyarında yine o şereflerin filizlenmesine ve büyüyüp dal budak salmasına çalışılmasını tavsiye ediyordu. O her hikayeyi mutlaka şu sözlerle bitirirdi. "Eski Türkler, atalarımızın yaşadığı uluslar "Hiyong-No’’ diye adlandırıldıkları, yahut Hunlar bizim adını bile bilmediğimiz engin sular kıyısında avlandıkları günlerde, bütün dünya silahlarımız karşısında tir tir titrerdi. Seksen bir bin millet kara sancağımızın karşısında diz çökerdi. Şimdi ünsüz, yarı çıplak birer göçebeden başka bir şey değiliz!
"Artan rüzgarla savrularak camlara vuran yağmur damlaları,âdeta kendilerini içmek istercesine pencere pervazını bir öpüp bir bırakan çamın iğneleriyle bütünleşirken her bir dal,akseden alev dalgalarıyla şekilleniyordu.Yaşlı kadın,gözlerini alıştırdığı bu su,dal,ses ve ateş oyunları içinde cama yansıyan kendi aksini artık gayet net seçebiliyordu.Sanki bir engin ormanın içinde yapayalnız karşısında duruyordu kendisi.Duruyor ve kendisini seyrediyordu.Görmekte olduğu,hayatının ta kendi gerçeğiydi işte.Onca kalabalıktan,onca sevgiden,bir koca aileden geriye kalan,işte karşısında yansıyordu.Onca sevgi sesi,aşk sözcükleri,çocuk kahkahalarından geriye kalan,işte şu an duyduğu yağmur,rüzgar ve dalların sesleriydi.Bir de sobadan gelen çıtırtılar.Alevler,sanki geçmişinde kalan bütün diğer sesleri ve görüntüleri birer birer yakalayıp eritiyordu.Nasıl böylesine yapayalnız ve nasıl bu kadar sesiz kalmıştı hayatı?"
O gün, bu coğrafyada yaşayan insanların, "yaratıcı yazma"ya yabancı olmanın ötesinde, ne kadar bambaşka ve (gerçek anlamda) "hayatî" sorunları olduğunu anladım.
Bu sorunlar o kadar içselleştirilerek kök salmış, her türlü özgür ve yaratıcı düşünmeyi o kadar engelleyici, ayrıca o kadar çok-yönlü ve her bir yana dal budak sarmış durumdalar ki, şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bu sorunlar ve yarattıkları çekingenlikler aşıldıktan, perde açıldıktan sonra, iş büyük ölçüde kolaylaşıyor, zihinlerde engin bir vadi açılıveriyor.
Sayfa 12 - Alfa Yayınları, 2. Basım, Nisan 2018Kitabı okudu