Bir insanın kendini anlatabilmesi, anlattıklarını karşısındakine duyurabilmesi hayattaki en güç işlerden biri. Kurgular sayesinde hayatı, iyiyi-kötüyü, dünü-bugünü, savaşı-barışı,.. anlatan ve okurlarında iz bırakıp ölümsüzlüğü keşfeden yazarların kendi içlerine dönüp: 'Ben buyum, yazdıklarım da bunun bir sonucu.' deme şekilleri büyük bir miras.
Ágota Kristóf, çocukluğundan başlayıp anlatıyor, kısacık ama upuzun: Macaristan'da geçirdiği yoksul fakat mutlu çocukluğunu, savaşı ve yine beraberinde getirdiği yoksulluğu, okul dönemini, eşi ve bebeğiyle olan zorunlu göç meselesini, aidiyeti,...
Okumaz Yazmaz, rutinlerin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyor sayfaları çevirdikçe. Aile ile geçirilen mutlu günleri, beraber yenilen yemekleri, ana dilde yapılan sohbetleri,... Eşi ve bebeğiyle İsviçre'ye mülteci olarak gitme sürecini (bizim başımıza gelmeyecekmiş gibi izlediğimiz haberlerin gerçek oluşunun verdiği acıyı), yeni bir dile adapte olma sürecinde ne kadar vatansız hissettiğini yalın ana vurucu şekilde anlatıyor Kristóf.
Kristóf okumaya başlamadan önce mutlaka okunması gereken bir metin Okumaz Yazmaz, kendini bulma yolculuğuna eşlik edip kitaplarında neyi, neden, nasıl ifade etmeyi seçtiğine ışık tutmak adına.