Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
138 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Oğuz Türklerinin, Orta Asyadan Anadoluya Rumeliden Avrupa içlerine kadar, 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun bunca yıl bunca yere nasıl hakim olduğunun sebebi belkide bu kitapta yatıyor. “Eski Türk Demokrasisi” yazarımız diğer kitabı olan Eski Türk Seciyye ve Ahlakı’ında olduğu gibi bu kitabında da Osmanlı döneminde ülkeyi ziyaret eden yabancı seyyahlar, elçiler ve yöneticilerin yazdıkları eserlerinden örneklerle dönemin Türk demokrasisini ve yönetimini bize anlatıyor. Padişahların ve yönetimin adalet konusundaki hassasiyeti inanılamayacak derecede. Bu hassasiyete nasıl ulaştığımız konusunun kesin nedenleri olamasa da bir kısmı aynı yazarımızın “Eski Türk Seciyye ve Ahlakı” kitabında bulabilirsiniz. Yönetimin bu hassasiyetinden uzaklaşması belkide çöküşe sebebiyet vermiştir. Tabiki tek sebep olarak görülmemeli fakat şuda unutulmamalıdır, imparatorluğun kuruluş dönemindeki “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı Kanuni’yi ortaya çıkartmıştır. Bu yönetim anlayışından uzaklaşmamızın sonuçlarını çöküş döneminden bu zamana kadar günümüzde bile yaşıyoruz.
Garp Membalarına Göre Eski Türk Demokrasisi
Garp Membalarına Göre Eski Türk Demokrasisiİsmâil Hâmî Dânişmend · Ötüken Neşriyat · 202110 okunma
243 syf.
10/10 puan verdi
“Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur” Dönemin yabancı seyyahları tarafından yazılan eserlerden örneklerle Türk milletinin nasıl bir kültürel hazineye sahip olduğunu anlatıyor. Bu yüksek hazineye nasıl sahip olduğunuzun yanında nasıl kaybolduğunuda anlayacağınızı düşünüyorum. Günümüzde şikayetçi olduğunuz birçok şey aslında bu anlatılanlardan uzaklaşmamızdan dolayı mıdır onada siz karar verin. Böyle bir kitabın günümüzde basımının bile olmaması ne kadar acı. Ayrıca yazarın diğer bir kitabı “Eski Türk Demokrasisi” kitabında tavsiye ediyorum o kitap hakkındaki incelememe de bakabilirsiniz.
Eski Türk Seciyye ve Ahlakı
Eski Türk Seciyye ve Ahlakıİsmâil Hâmî Dânişmend · İstanbul Kitabevi · 198251 okunma
Reklam
1654
... biz şimdi bunların bâzılarını gözden geçirip umumî bir fikir vermekle iktifâ edeceğiz. On-yedinci asırda Türkiye'ye gelen Du Loir'in ''Les Voyages Du Sieur Du Loir'' ismindeki kıymetli seyâhatnâmesinin 1654 Paris tab'ının 192-193 üncü sahifelerinde mesele şöyle izah edilir: ''Buraya kadar gözden
Sayfa 141 - İstanbul Kitabevi, Yeni Matbaa 1961, HAYVANLARA AĞAÇLARA KARŞI ESKİ TÜRK ŞEFKAT VE MERHAMETİ VE BUNDAN DOLAYI AVCILIĞIN MENFUR SAYILMASI
...götüreyim nazlı yara bir çiçek
Büyük Fransız şâiri Lamartine ''Voyage en Orient'' isimli iki ciltlik seyâhatnâmesinin, ikinci cildinin 235.-236. sahifelerinde eski Türkün tabiat aşkını eski İstanbul saraylarından bahsederken işte şöyle anlatır: ''... Bu sarayların hususiyeti, Türk milletinin bir seciyye hususiyetini gösterir: Tabiatı anlayış ve tabiat aşkı... Güzel manzaralar, parlak denizlere, gölgeliklere, menbâlara, karlı dağ tepeleriyle çevrelenmiş muazzam ufuklara karşı beslenen temâyül, bu milletin en büyük meylidir. Onun bu hissinde asıl ve menşeini hatırlamaktan hoşlanan ve bütün zevkleri tabiî ve sâde olan bir milletin hâtırası sezilir.''
Sayfa 152 - İstanbul Kitabevi, HAYVANLARA AĞAÇLARA KARŞI ESKİ TÜRK ŞEFKAT VE MERHAMETİ VE BUNDAN DOLAYI AVCILIĞIN MENFUR SAYILMASI
(Mouradgea d'Ohsson) un «Tableau general de I'Em pire othoman» ismindeki yedi ciltlik meşhur eserinin dör düncü cildinin birinci kısmının 1791 Paris tab'ının 382-383 sahifesinde: Tabiat kanunlarını takviye eden din ile ahkâm-ı dîniyye tatbikatının Müslümanlara vücut temizliği hususunda büyük bir titizlik telkin ettiğine hükmetmek
Fransa'nın istanbul sefareti kâtiplerinden (Sieur de la Croix) mn «Memoires» ismiyle 1684 tarihinde iki cilt olarak Paris'de neşredilen hâtırâtınin birinci cildinin 128 inci sahifesinde eski Türk hayratı hakkı da şu izahata tesadüf edilir: «Türklerin mescitlerden tefrik için Cami dedikleri başlıca mabetler pâdişâhların, sultanların, vezirlerin, paşaların ve Müftilerin=Şeyh-ül islâmların eserleridir. Bunlar yalnız cami yaptırmakla iktifa etmiyerek etraflarına îmâret denilen hastahâneler, tımarhaneler ve gip geçenlerden istiyenlere her gün yemek verilen müesseseler de yaptırmışlardır. Talebenin iaşe vesâir ihtiyaçları te'min edilerek dinî ve dünyevî hukuk tahsil ettikleri medreseler de te'sis etmişlerdir».
Reklam
İngiltere'nin istanbul sefareti kâtiplerinden (Ricaüt) şiddetli bir Türk düşmanidu:! bu adamın «Histoire de l'etat present de I'Empire ottoman» ismiyle (Briot) tarafından Fransızcaya terceme edilen eserinin 1670 Paris tab'ının 299-301 inci sahifelerinde de şu i'tiraflara tesadüf edilir: «.Türkler her şeyden evvel ev
İtalyan üdebâsindan (Edmondo de Amicis) in «cCcns tantinople» ismiyle Fransızcaya terceme edilen istanbul seyahatnamesinin 1883 Paris tab'ının 428 inci sahifesinde de eski Türk faziletlerinden şöyle bahsedilmektedir: «... Türkün şefkat ve insâniyyet hissini inkâra imkân yoktur: Bu his insanı atâlete sevkedip sefaleti artırmakla beraber, teşkilâtı intizamsız bir cem'iyyetin bin bir derdine yegâne devâ demektir. Türk ırkının ruh asaletini gösteren diğer hisler, yâni en küçük iyiliklere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu,ölmüşlere karşı duyulan ta'zim an'anesi, büyük bir nezâketle yapılan misâfirperverlik âdeti ve hayvanlara hürmet i'tiyâdı gibi faziletlerin de inkârı kabil değildir. Türkün bütün içtimaî sınıfları müsâvî tutan şuuru da her türlü senaya lâyık bir histir. Akil ve basiretle meşbû' sayısız ata-sözleriyle tezahür eden seciyyesindeki ciddi i'tidâli de inkâra imkân yoktur. Zihinden adîlikle bayağılığı uzaklaştıran belirsiz bir yalnizlik ve mahzunluk meyliyle ilk resuller devrini andıran bir nevi sadelik temayülü de ayni mâhiyyettedir. Fakat bütün bu faziletler Türk ruhunun üstünde, her günkü hayatının ihlâl edilmiyen huzur ve sükûnu içindedir; Asyalı tabiatinin şiddeti ise ruhunun en gizli yerinde taassubiyle, barbarlık ve askerlik gaddarlığıyla beraber uyuşup kalmış gibidir: Eğer bu his tahrik edilecek olursa, hemen şahlanıp meydana büsbütün başka bir insan çikarıverir. işte bundan dolayı Türkün kelleler uçurmadıkça çok halim ve selim bir mizacı olduğundan bahsedenler haksız değildir».
Dr. A. Brayer) nin «Neuf annees â Constantinople» ismindeki kıymetli eserinin 1836 Paris tab'ınm birinci cildinin 224 üncü sahifesinde eski Türkün evlât sevgisi şöyle izah edilir: «Erkeklerde de, kadınlarda da evlât sevgisi çok barizdir. Türklerin hafta tatiline tesadüf eden Cuma günü ve bilhassa Ramazan ve Bayram günleri sokaklarda Müslüman Türkün göğsünü kabartan oğlunun elinden tutup ağır ağır gezdirdiği, çocuk yorulunca kucağına aldığı, daimâ devam ettiği kahvenin pikesinde yanına oturtup şefkatle hitâb ettiği, evlâdına tam bir ana şefkatiyle baktığı, ihtiyarlarından gençlerine kadar bütün diğer Müslüman-Türklerin de çubuklarını bırakıp çocuğa alâkayla baktiklari ve ilerde (İnşallah) desteği olacak bir oğul sahibi olduğu için babayı tebrik ettikleri ihtiyarlık görülür».
İtalyan müelliflerinden (Edmondo de Amicis) in «Constantinople» ismiyle Fransızcaya terceme edilen eserinin 1883 Paris tab'ının 420.sahifesinde: «... Filhakika, görünüşe göre istanbul'un Türk halkı Avrupa'nın en nâzik ve en kibar camâatidir. istanbul'un en ıssız sokaklarında bile bir yabancı için hiç bir hakarete uğramak tehlikesi yoktur; hattâ namaz vakitlerinde bile camileri gezmek kabildir ve o vaziyette bir ecnebi bizim kiliseleri ziyaret eden bir Türkten daha çok hürmet ve riâyet göreceğinden emin olabilir; halk arasında küstahça bir bakış şöyle dursun, fazla mütecessis bir nazara hile hiç bir zaman tesadüf edilemez. Kahkaha sesleri gayet nâdirdir; sokakta kavga eden ayak takımı da enderdir; kapulardan, pencerelerden, dükkânlardan hiç bir kadın sesi aksetmez. Hiç bir fuhuş tezahüründen, hiç bir münasebetsiz hareketten eser görülmez. Çarşının kudsiyyeti de camiden aşağı değildir; el ve kol hareketleriyle lakırdı bakımından her tarafta büyük bir imsake tesadüf edilir. Halk arasında şarkıdan, kahkahadan, bağırıp çağırmadan eser yoktur; sokakları tıkayarak herkesi rahatsız eden tecemmü'ler görülmez».
Reklam
(A. L. Castellan) m «Lettres sur la Grice, I'Helles pont et Constantinople» ismindeki eserinin 1811 de neşredilen ikinci cildinin 222 - 223 üncü sahifelerinde de eşsiz Türk namusuna âit bir menkibe şöyle anlatılmaktadır: «Dostlarımızda/n biri, içinde bin kuruş bulunan bir torba ile istanbul'dan Beyoğlu'na dönüyordu. Tophane iskelesine çıkarken torba yırtılır, paralar dökülüp rıhtımın üstüne dağılır ve hattâ bazıları denize yuvarlanır. Hemen halk üşüşür, herkes bulabildiği kadar toplar. Torbanın sahibi onların bütün bu hareketlerini büyük bir endişe içinde tâkib eder; fakat her taraftan gelip paraları deniz kenarında kalan torbaya koyduklarını görünce içi biraz ferahlar. Hattâ kayıkçılar suya dalıp denizin dibine gitmiş olan kuruşları çıkarmaya başlarlar. Avrupalı dostumuz bütün bunlara karşı cömertlik göstermek isterse de vazifelerini yapmış olduklarından bahsederek her biri bir tarafa çekilir: Zâten o kadar kalabalıktır ki, hepsine nasıl bahşiş yetişir? İşte bunun üzerine hammalın biri torbayı yüklenip dostumuzun evine götürür. Zavallı adamın büyük bir merak içinde parasını hemen saymış olduğunu tabiî tahmin edersiniz; bir çok ziyana uğramış olduğunu zannederken bin kuruşumm tam olarak torbada olduğunu görünce hayretler içinde kalır. Gözlerine inanamaz, bir daha sayar; tek bir kuruş bile eksik olmadığını anlar. Halkın en fakir tabakasında incelikle zarafetin bu derecesi acaba yalnız Türklere mi münhasırdır? Her hal de şurası muhakkaktır ki, bu vaziyet hiç değilse büyük bir hakkaniyyetle hüsni-niyyet şuurunun Türk milletine şeref veren bir ifâdesi demektir».
(A. Brayer) isminde bir Fransız doktoru istanbul'da yıllarca kalıp çok esaslı tedkiklerde bulunduktan sonra «Neuf âîinees â Constantinople» isminde iki ciltlik bir eser neşretmiştir: 1836 tarihinde Paris'de neşredilen bu kıymetli eserin birinci cildinin 196 -197 nci sahifelerinde de şu mühim izahata tesadüf edilir: «Kur'ân dâima kardeşçe geçinilmesini tavsiye etmekle, az yemeğe kanâat düsturunu koymakla, şarap vesâir müskirat gihi insanı başta/n çıkaran içkileri ve her türlü hava oyunlarını men'etmekle, kadınların evlerinde oturmalarını ve sokağa örtülü çıkmalarını emretmekle cemiyet hayatı için me'şum olan bu temayülleri mümkün olduğu kadar imha etmiştir. İşte bundan dolayı istanbul'un en hareketli sokaklarıyla en kalabalık mahalleleri gün düz az gürültülü olur ve güneş battıktan biraz sonra da derin bir ıssızlık İçinde kalır. Tophane'nin büyük meydanıyla emsali yerlerde hangi tabakadan olursa olsun bir Müslüman - Türkün diğer bir Müslüman - Türke hiddetle baktığı nâdir görülür; fakat küfrettiği, yakasına yapıştığı ve dayak attığı hiç görülmez. îhtiyarlığın eski Kahramanlık çağlarında hâiz olduğu nüfuz ve te'sir Müslüman Türkler arasında hâlâ berdevam olduğu için, ak sakallı bir ihtiyar öyle bir galeyanı bir kaç atasözü ve bir iki âyet iradiyle derhal teskin edip rezalete nihayet verebilir. Düello ve intiharın ne olduğu meçhuldür. Avrupa'nın bâzı payitahtlarında çok büyük polis kuvvetleri bulunduğu halde cinayetleri önleyip canileri yakalamaya kâfi gelmemesine mukabil, istanbul'da polisin hemen hiç bir işi yok gibidir».
Baltacı'nın Prut Seferi esnasında bir müddet Osmanlı ordugâhında da bulunmuş olan meşhur seyyah (A. de la Motraye) İn «Voyages en Europe, Asie et Afrique>} ismindeki iki ciltlik seyahatnamesinin 1727 de neşredilen La Haye tab'ınm birinci cildinin 258 inci sahifesinde de şu mühim kayde tesadüf edilir: «Hırsızlara gelince, bunlar istanbul'da son derece nâdirdir: Ben Türkiye'de takriben on dört sene kaldığım halde, bu müddet zarfında hiç hir hırsızın orada ceza gördüğünü işitmedim. Yol kesen haydutların cezası kazıktır. Ben bu memlekette geçirdiğim müddet zarfında yalnız altı haydudun kazıklandığını işittim: Onlar da hep Rum cinsindendi. Türkiye'de yankesicinin ne olduğu malûm değildir: yoktur».
85 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.