Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

bipsikolojik

bipsikolojik
@esmacay
Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsúz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. insan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlerine gömülmüş, gözlerden uzak sınavı ) onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara. Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.
Reklam
Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) talep etmemizdir. Bir şey daha var;Tereza, Karenin'i olduğu gibi kabul etmişti. Onu kendi imgesinde yeniden yaratmaya çalışmamıştı...
Göz kararmasına güçsüzlerin esrimesi de diyebiliriz. Güçsüzlüğün farkına varan bir kişinin güçsüzlüğüne karşı çıkmak yerine ona boyun eğmeye karar vermesi... Güçsüzlükten sarhoştur, daha güçsüzleşmek ister, kentin en büyük meydanında herkesin gözü önünde yere yuvarlanmak, daha da alçalmak, aşağının aşağısı olmak ister.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ama güçlüler güçsüzleri inciitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzleri çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar
Hiçbir Şey Yapmamak
Bazen hiçbir şey yapmamak ya da çok az iş yapmak, uzun vadede daha çok işi daha efektif şekilde yapabilmek için ihtiyacımız olan bir şey. İyi çalışmak için, bazen çalışmamak gerekiyor. Ya da: Çalışmamak/hiçbir şey yapmamak da çalışmaya, iş yapmaya dair.
Reklam
"Yapmalıyım"lı Cümleler ve Uyku
Çocuğu/iç çocuğu eğitmemiz gerektiğini zannederken ne zaman ne kadar uyuyup ne zaman kalkacağını zaten bilen çocuğun doğal dengesini bozmuş oluyoruz. Uyku eğitimlerinin neden ve nasıl zararlı olduğunu anlatan Oya Çanak, YouTube daki Çocuk ve uyku videomuzda çok güzel bir cümle söylemişti: "Nihan'ın gece sekiz saat uyuması gerek dersem, Nihan'ın bir uyku sorunu olmuş olur”. Mesele bu kadar basit aslında. Sadece uyku değil, her konuda. "Gece şu kadar saat uyumalıyım.” diye düşünürsem —ki yıllarca düşündüm- o saatten az ya da çok uyumuş bulacağım kendimi. Daha da önemlisi, uyandığımda dinlenmiş olup olmadığım hissine, yani içime endime bakmak yerine dışa, suni bir kurala bakıp kaç saat kaç dakika uyumuş olduğumu yargılayacapım. Bu da kendimi duymamı, dinlememi, anlamamı sağlayan sezgilerimi bastırmama neden olacak. İlk bölümde anlattığım psikiyatrist bana "Sekiz saatten fazla yatakta durmamalısın. Sekiz saatten fazla yatmak kendini daha da kötü hissetmene neden olur." demişti. Ne var ki bu, kişiye ve duruma göre değişen bir şey. Bazen ihtiyacımız olan şey, uzun uyumak ya da yatakta daha çok vakit geçirmek. Kendimi dinleyerek bulabilirim benim için iyi olanı sadece.
Sayfa 110
Disiplinli Olmak & Prensipli Olmak
Disiplin" sözcüğü İngilizcede "disciple” (mürit) kökünden geliyor. Disiplin, iç çocuğun iç anne—babaya itaat etmesi demek. "İtaat etmek çocuğa hemen ödül getirir,” der Winnicott; "Yetişkinler de itaati büyümekle karıştırırlar kolaylıkla. Halbuki itaat çocuğun en büyük ahlaksızlığıdır.” Ahlakımız, kendimize sadık olmaktan geçer çünkü. İtaatte kendimize ihanet ederek, yani kendimize rağmen anne—babaya ya da iç anne—babaya, dıştaki bir otorite figürüne uyarız. Disiplinli olmak yerine prensipli olmayı öneriyorum ve prensipli olmayı kişinin kendi içinde doğru olduğuna inandığı şeye uygun şekilde davranışını düzenleyebilme kapasitesi olarak tanımlıyorum. Disiplinde amaç kendimiz dışındaki birini ya da birilerini otorite konumuna oturtup onun doğrularına uymaya çalışmakken prensipe kendi doğrularımıza göre hareket ediyoruz. Kendimize karşı disiplinli olmak, içimizdeki çocuğu ezmemize ve bu nedenle atalete, harekete geçme güçlüğüne neden olabiliyor. Disiplin, tüm-güçlülük hissimizi ve irademizi bizden çalan bir şey çünkü. Tüm—güçlülük, disiplinli değil prensipli olmakla ilişkili.
Kontrol mekanizması doğuruyor aslında "kaytarma" dediğimiz şeyi
Her türlü şiddet hiyerarşiden doğar
Anne babamızın bize olumsuz bakışı, bizim kendimize olumsuz bakışımız haline geliyor
Reklam
Allan N. Schore bu kitapta, özellikle 13—17 aylık önemde bebeklere daha önce davrandığımız gibi şefkat, sevgi, kabulle yaklaşmadığımızı, ortalama her 9 dakikada bir çocuğa bir şeyi yasakladığımızı ve hayır, yapma gibi müdahalelerde bulunduğumuzu anlatıyor. Bu müdahalenin çocuğun - ve tabii her birimizin— üzerinde, ömür boyu süren yıkıcı etkilerini ortaya koyuyor detaylarıyla. Ne yaptığımızın bilinç düzeyinde farkında olmasak da çocuğun davranışlarını ona utanma stresi (shame stress) yüklemek yoluyla kontrol ediyoruz. "Utanma stresi", Schore'un ortaya attığı bir kavram. Çocuklukta olduğu gibi yetişkinlikte de psikolojik ve fiziksel birçok sorunumuzun kökeninde bu "utanma stresi" yatıyor. Bizde utanma stresini başlatan şey, az önce anlattığım, "Hayır", "Yapma" gibi müdahaleler. Henüz yeni yürümeye başlayan bebek, eyleminin onay görmemesini uyarı değil terk edilme olarak algılıyor. (Nitekim bu yaştaki çocuğun, eyleminin neden onay görmediğini anlaması bilişsel olarak imkânsız. Winnicott dahil birçok ismin üzerinde durduğu bir konu bu.) Bir çocuğun en korktuğu şey, bakım veren tarafından terk edilmek. Ebeveynin/bakım verenin ölmesi korkusundan dahi daha baskın çocuğun terk edilme korkusu. Kaş çatılan, sırf bakışlarıyla dahi olsa "Hayır", "Yapma" denilen çocuklarda da anne/ baba/bakımveren ile reel anlamda ayrılan, yani ayrılma kaygısı (separation anxiety)yaşayan ve kotizol ve kortikosteroid seviyesi bir fark gözetmeden, aynı şekilde yükseliyor.
Sayfa 44
Çocuğun Doğuştan Getirdiğine Güvenmek Üzerine
Sorun daha çok, doğuştan, getirdiğimiz özelliklerimizin anormal görülmesi "düzeltilmeye" çalışılması ve içimize uymayan bir dış'a uymaya zorlanmamız. Bu sırada psikolojik, fiziksel, pratik bir takım baskılar görmemiz, manipüle edilmemiz. Çocuğun kendisine ait bir kişilikle dünyaya geldiğini ve bu kişiliğe saygı duymanın onu kötü ölçüsüz umursamaz yapmayacağını anlamamız gerekiyor. Gerçek tam tersi. Çocuğun doğuştan getirdiği kişiliğine ne kadar saygı duyar bu kişileri ne kadar desteklersek çocuk kendine ve dünyaya o kadar saygılı o kadar güçlü hale geliyor
Sayfa 31
Sunum yapma korkusu
David D. Burns'ün İyi Hissetmek kitabında da geçen bir araştırma sonucunu paylaşmak istiyorum. Sunum yapmaya hazırlanma amacıyla yaygın olarak yaptığımız şey, çıkıp iyi bir konuşma yaptığımızı tasavvur etmek. Fakat en başarılı sunumu kötü bir konuşma yaptığımızı hayal ettiğimizde gerçekleştiriyoruz. Bu nedenle de tavsiye edilen bu. Sunum yapmadan önce, sunumu yaptığımız, yapabileceğimiz en kötü şekliyle canlandırmak zihnimizde. Peki bu neden oluyor? Neden iyi değil de kötü konuşma İhtimalimizi tasavvur ettiğimizde en iyi performansımızı göstermeye yatkın oluyoruz? Mutlaka farklı şekillerde de açıklanabilir ama şahsi fikrim şu yönde: Mümkün en kötü senaryoyu görüyoruz önceden çünkü. Kötü bir sunum yapmanın dünyanın sonu olmadığı, gördüğümüz. "Kötü bir resim astım ve hiçbir şey olmadı. Yer yerinden oynamadı.” diyebiliyoruz kendimize.
Evleniyor muyum, evlendiriliyor muyum?
Korku Kültürü içinde yetişmiş biri, hayatının anlamının ne olduğunu başkalarından öğrenir. Kişi olgunlaşıp Değerler Kültürü içinde yaşamaya başlayınca yaşama anlam veren inanç ve değerleri kendisi seçer ve kendi tanıklığının gücünü keşfeder. Böylece "El âlem ne der?” kaygısı gücünü kaybeder ve onun yerine "Ben ne derim?” sorumluluğu güçlenir. Böyle birinin evlilik konusunda da kafası berraktır. Aşağıdaki soruların cevaplarını açık seçik görmeye başlar: Evleniyorum mu, evlendiriliyorum mu? Evlilik kararım bir seçim mi, yoksa geçmişime ya da içinde bulunduğum ortama bir tepki mi? Evlilikle ilgili beklentilerim benim beklentilerim mi, yoksa farkına varmadan bana yüklenen "kültürel şablonun” beklentileri mi? Evliliğimde çocuk istiyor muyum? Anne-baba olmanın sorumluluğunu almaya kendimi hazır hissediyor muyum? Evlendiğim kişiyle, eşit koşullarda hayatı birlikte yaşamak mı istiyorum, yoksa onun sahibi olup onu kullanmak mı istiyorum? Hangisi benim için önemli; herkesin haftalarca konuşacağı şaşaalı bir düğün mü, yoksa iki gönlün buluşacağı bir yuva mı? Evliliğin amacı ne; dövüş, çekişme içimde üstünlük sağlamak mı, yoksa birlikte yaşayacağımız yaşamın müziğinde birlikte dans etmek mi?
Sayfa 69
Önce kafaları silahlandırmalıyız
"Peki, ne zaman dövüşeceğiz?” Küçükrusyalı gülümsedi: "Daha önce çok dayak yiyeceğiz. Bunu bilirim ben. Fakat ne zaman dövüşüleceğini bilmem. Önce kafaları silahlandırmalıyız, sonra elleri. Benim fikrim bu.”
Sayfa 135
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.