Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahmet

Ahmet
@estelli47
Solmaya Mahkûm Bir Hayatta, Olmaya Çalışan Aciz Bir Kul .
İnsanın içindeki adalet duygusunu köreltirsek, insanın insana saygısı kalmaz. İnsanın insana itimadı, hürmeti kalmayınca da bir yerde insanlık çok şey kaybeder, hayat çirkinleşir."
Sayfa 420Kitabı okudu
Reklam
Bir gün gerçek tarihi okuyabilmek ümidiyle
Şu altın madalyalıların hepsi asker kaçağıydı. O karanlık günlerde onlardan bir teki bile bir silahın tetiğine dokunmamıştı. İçlerinde silah görmemişlerse çoğunluktaydı. Savaş süresince dağda bir kuytuya çekilmişler, savaş bitince de ortaya kahraman olaraktan çıkmışlardı. Asıl yiğitliği gösterenler Gizik Duran gibi, Bayramoğlu, Şerbetçi Rüstem gibi eşkıyalar, ya da öteki fıkara köylülerdi. Onlarsa ortada yoklardı. Ötekiler ise Ermenilerin çiftliklerini, Yörüklerin kışlaklarını, öteki Hazine tarlalarını pay ediyorlar, bir türlü de gözleri toprağa doymuyordu.
Sayfa 405Kitabı okudu
"Vay bre insanoğlu," diye kendi kendine söylendi, "sen ne biçim yaratıksın böyle, bir gecede bin yaş kocuyor, bir günde bin yaş genceliyorsun."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Trablus kuşağını sarıp püsküllerini dizlerine kadar sarkıttı, giyindi kuşandı, ardından da uzun uzun şöyle bir aynaya baktı. Sonra da, aynayı yerine koyarken, "Vay bre insanoğlu," diye kendi kendine söylendi, "sen ne biçim yaratıksın böyle, bir gecede bin yaş kocuyor, bir günde bin yaş genceliyorsun."
Sayfa 450Kitabı okudu
"Öyleyse niye uğraşıyoruz, canımızı dişimize takmışız, sen, ben, Ali, Yel Musa?" "Uğraşıyoruz," dedi güvenli. "Uğraşmak haktır."
Sayfa 233Kitabı okudu
Reklam
"O zaman herkes evine horoz alsa da herkes sabah namazına kalksa baba." "Benim akıllı kızım, insanın kalbindeki horoz ötmedi mi evindeki horoz fayda etmez."
Semyon'un çaresiz çıplak bir adamla mezarlıkta karşılaşması:
Telaşla yoluna devam edip mezarı geride bıraktı. Fakat birden vicdan azabı duyup yolun ortasında durdu. "Ne yapıyorsun Semyon?" dedi kendi kendine. "Adam belki de çaresizlik içinde ölüyor, sen korkuyu düşünüyorsun. Yankesicilerden korkacak kadar zengin mi oldun? Ah Semyon, yazıklar olsun sana!" Dönüp adama doğru yürümeye başladı.
İstişare, istihareden daha kuvvetlidir
ŞEYH EYÜP'ÜN EVLENMEK İSTEMESİ VE İHSAN EFENDİYE DANIŞMASI: "İhsan Efendi, dedi; komşularımız bana diyorlar ki: Mahallemizde dul bir hanım var; iyi, temiz bir ailenin kızı; hâli vakti yerinde; evi de var; Şeyh Eyüp, seni onunla evlendirelim... Komşular böyle diyor. "Ben de onlara: Benim İhsan Hocam var, hem ders şerikim, hem akıl hocamdır. Kendisine danışmadan bir işe karar veremem, dedim; sana geldim. Bu iş için bir istihare yapsan..." "Şeyh Eyüp, benim mizacımda, meşrebimde, istişare, istihareden daha kuvvetlidir, daha önce gelir. Istihareyi kendin yap. Zaten Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, istihareyi rüyaya bırakmazlardı. Namaz kılarsın: Allah'ım, bu iş hayırlıysa gönlüme ferahlık ver; gönlümü, aklımı, ruhumu bu işe meylettir. Ba- na nasip eyle... Eğer bu iş hakkımda hayırlı değilse, beni bundan vazgeçir. O işi benden uzaklaştır, dersin. Gönlünde bir huzur bu- lursan; istihare budur... Istişare, istihareden daha kuvvetlidir. Madem komşular tanıyorlar, komşulara iyice bir sor..."
Sayfa 216Kitabı okudu
Kadınların yalnız örtünmeleri de yetmez, yabancı erkeklerle yakın olmaları, serbestçe görüşüp konuşmaları da yasak ve çok tehlikelidir. Elbisenin yalnız uzun bol, başörtüsünün geniş olması kâfi değildir. Dikkati de çekmemeli, süslü püslü de olmamalıdır. Müslüman kadın, yabancı erkekle, mahremi olmayan erkeklerle, yüzüne gözüne bakmadan, gülmeden, âhenkli cilveli bir ses tonuyla olmadan, çok mecbur kalırsa, kapı veya perde arkasın- dan konuşabilir.
Meğer, Avrupa, Batı âlemi, Batı hayatı dedikleri, iffetsizlik, namussuzlukmuş! Herkes birbirinin karısına kızına sarılacak, sonra böyle dans etmeyen, içki içmeyen, iffetli, dürüst, namuslu insanlara, muta- assıp, gayri medeni, mürteci denecek! Bu yapılanın sıfatı, adıyla, sanıyla, alçaklık, kâfirlik, dinsizliktir...
Reklam
Abduh değerlendirmesi
Mustafa Sabri Efendi, Mısır'daki âlimlerden şikâyetçi idi. "Avrupa karşısında maddi meselelerde duyulan zaaf, manevi, fikri sahalara da bulaşmış, ruhi bir çöküntü olmuş. Bu çöküntü Mısır ulemasını o hâle getirmiş ki: Aman şu münevverleri dinden soğutmayalım, madem onlar mucizelere inanmıyorlar, biz de mucizelere birer kulp takıp, tevil edelim. Peygamberi de bir dâhi gibi gösterelim... derken, kendileri yoldan çıkmışlar..." derdi. Muhammed Abduh'u tenkid ederdi. Fakir birgün kendisine dedim ki: "Efendim, öyle anlaşılıyor ki, Muhammed Abduh, şu münevverleri, entelektüel zümreyi, Islám safina, kendi safına çe keyim derken, onların cazibesi daha kuvvetli gelmiş, onlar hocayı çekmişler..." Bu sözüm çok hoşuna gitmişti. "Aferin yahu, âferin Küçük Ali! O babanızın, dedenizin, Islah-ı Medaris'in bir feyzi var sizin üzerinizde. Aferin oğlum! Hakikaten öyle olmuş. Abduh onları çekeyim derken; onlar bunu çekmişler... Mübarek şurada gözünün önünde duran Mekke'ye, ömründe bir kere gidememiş de, senede iki kere Paris'e gidermiş."
Tasavvuf, Allah'ın rızasında fani olmak, aşkıyla bâki olmak... Allah olmak, değil. Mahluk, hâlık olamaz. Allah'ın yerine geçemez. İşte ilm-i kelâm ulemasının, "Hulûl ve ittihad yoktur." deme- si budur. Allahu Tealá, zattır ve münezzehtir... İnsanlar ne olur? Rabbani olurlar, Rab olamazlar. İlâhî olurlar, İláh olamazlar. İlahi bir insan, Rabbani bir insan... "Çelebi" derler. Çelebi ne demek? Rabbani demek. Çelep, Çâlâb'dan gelir. Çâlâb, Allah demek... Çâlâbî, Rabbani, İlâhi yani Allah'a yakın, Allah adamı, Allah dostu... Allah değil... Allah'tan başka birşey yok, demek; yalnız Allah ebedi, kalıcı, devamlıdır, "Allah'tan başka herşey fani, yok olucudur." demektir.
2.474 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.