BENİ AFFET!
Rabbim, benim Rabbim.
Yani kulu olduğum.
Ey gelmişin ve geleceğin Rabbi,
Ey isimlerin sahibi,
Ben ayağımın nerede sürçtüğünü,
ben hatamı,ben yanılgımı adımı bilir gibi biliyorum.
Ben bir kere kabul ettim kabahatimi. Sen bir kere affet.
Tevbe bir bilinç hali. Bir ilgi eki. Ben hatamla da Senin dairendeyim. Hâlâ Sana ait hâlâ
Tsinandali'de esir alınan Prensesler ve Madam Drancy, acı ve korku dolu bir diyara doğru yol alıyordu. Başlarındaki dağlılar, esirleri kendi malı gibi görüyorlardı. Onları İmam'a teslim ettiklerinde büyük bir mükafat alacaklardı. Fakat dağlılar, esirlerinin önemi ve konumunun farkındaydı. Son derece gaddar tavırlar sergileseler de kimse
Et-Tevvâb, tevbe edene affıyla yönelen, kullarını tevbeye yönelten, tevbeleri günahın sayısına, sıklığına, türüne ve çokluğuna bakmaksızın her daim ve her yerde kabul eden eşsiz benzersiz, mutlak ve sonsuz özne demektir.
Allah ‘tövbe edenleri sever’ ve Allah et-Tevvab’dır. Tövbe edenler,
et-Tevvab isminin tecelli ettiği yerdir. Bu isim, kendisini görür ve kendisini
sever. Çünkü O, güzeldir ve dolayısıyla güzeli sever. Alem
O’nun mazharıdır. O halde Allah’m sevgisi, sadece kendisine ilişmiştir.
Çünkü sureder O’ndan ortaya çıktı. Kulun hakikati ise, ilahi ilgide boğulmuştur.
Tövbekâr kul, (emre) muhalefetten Allah’a dönmüştür. Bin
kere bile dönse, yine muhalefetten bir hakikate döner. Kul tövbeyi kabul
edicidir. Çok tövbe eden ise, her an ve her nefes, emrine uyarak Allah’tan
Allah’a döner. Hatta tövbe gerçekte ancak böyle olabilir. Bu nitelikteki
birinden görünüşte bir itaatsizlik ortaya çıksa bile, bu durum,
kendisini kuşkuya düşüren şekle bakan insanın bilgisizliğinden kaynaklanır.
Söz konusu kişi, bu insanın kendisiyle aynı hükümde biraraya
geldiğini zanneder. Halbuki o kişinin hakkında ‘dilediğini yap’ denilenlerden
olduğundan habersizdir. Böylece başkasına yasaklanan şey, ona
mubah kılınmıştır. Sonra bu durum kendisine açıklanır ve şöyle der:
‘Ben seni bağışladım’ denilenlerden olduğundan haberdar değildir.
Başkasına yasaklanan, ona mubah kılınmıştır. Sonra bu durum kendisine
açıklanır ve ‘sana mağfiret ettim’, yani seni yasaklama hitabından
gizledim.
Tsinandali'de esir alınan Prensesler ve Madam Drancy, acı ve korku dolu bir diyara doğru yol alıyordu. Başlarındaki dağlılar, esirleri kendi malı gibi görüyorlardı. Onları İmam'a teslim ettiklerinde büyük bir mükafat alacaklardı. Fakat dağlılar, esirlerinin önemi ve konumunun farkındaydı. Son derece gaddar tavırlar sergileseler de kimse
Tevvabûn, Hz. Ali'nin en çok güvendiği ve en yaşlı beş Kûfeli arkadaşı ile onlara bağlı yüz Şiî ile gizli olarak başlatıldı. Yaşlarının altmışın altında olmaması, onların davranış ve dini düşüncelerindeki olgunluk açısından belirtilmelidir. Hep ön safta olup Şiîler tarafından büyük saygı gören bu beş kişi, Süleyman b. Surad'ın yanında Kûfeliler'in ileri gelenlerinden Ferazeli Müseyyeb b. Necebe, Ezdli Abdullah b. Sa'd, Abdullah b. Vali et-Teymi ve Rifa'a b. Şeddad el Becel idi. Hz. Ali'nin en iyi arkadaşları olan bu insanlara katılan yüz kişi ise "Ali takipçileri arasında en seçkinler" olarak bilinen kimselerdi. Bunlar Kerbelâ Olayı'ndan sonraki askeri baskı azalır azalmaz ortaya çıktı. Önce çeşitli yerlere mektuplar göndererek asker toplayan bu grup isyan etmeden önce dört yıl boyunca gizlice hazırlık yaptı.