Bir gün sevilenden ve sevenden ne kalır
Gözden, o dudaktan, o bedenden ne kalır
Anlat bana ey sevgili, senden başka
Can verdiğim an âleme benden ne kalır
Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım.
Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?
İnsanların birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmalık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?
Bana öyle geliyor ki, önünde sonunda hepimiz aynı hamurdan yoğrulmuşuz. Her şey aynı hamurdan... sen, ben, Killeny Boy, dağlar, kum, tuzlu su, böcekler, sinekler, güneşler, kayan yıldızlar, kuyruklu yıldızlar...
Hareketler sözlerden daha yüksek sesli olduğu için, sevgisini bütün bu oyunları yapmakla anlatıyor bana. Oyun de, numara de, ne dersen de. Bunların yanında, insanların özene bezene çektiği söylevler çok daha aşağılık kalmıyor mu sence? Onlarinki de söz, bununki de.
Başı dertte bir adama el uzatmak ya da sevdiğin kızın omzuna ceketini sarıp onu ısıtmak nasıl mutluluk verirse bana oyunlar yapmak da öyle mutlu ediyor köpeği. Adım gibi biliyorum.