... İşte bundandır ki, Vedûd ismine mazhar olan muhakkıkîn-i evliya, "Bütün kâinatın mayası muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizap ve cezbe ve cazibe kanunları muhabbettendir" demişler. Onlardan birisi demiş:
Felek mest, melek mest, yıldızlar mest, gökler mest.
Güneş mest, kamer mest, zemin mest, anasır mest,
...
Bütün canlılar baştan başa mest.
Bütün varlıkların zerreleri beraber ve iç içe mesttirler.
Yani, muhabbet-i İlâhiyenin tecellisinde ve o şarâb-ı muhabbetten, herkes isti- dadına göre mesttir. Malûmdur ki, her kalb, kendine ihsan edeni sever ve hakiki kemâle muhabbet eder ve ulvi cemâle meftun olur. Kendiyle beraber sevdiği ve şefkat ettiği zâtlara dahi ihsan edeni daha pek çok sever. Acaba, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, her bir isminde binler ihsan defineleri bulunan ve bütün sevdiklerimizi ihsânâtıyla mes'ud eden ve binler kemâlâtın menbai olan ve binler tabakat-ı cemâlin medarı olan bin bir esmâsının müsemmâsı olan Cemîl-i Zülcelal, Mahbub-u Zülkemâl ne derece aşk ve muhabbete lâyık olduğu ve bütün kâinat Onun muhabbetiyle mest ve sergerdan olmasının şayeste bulunduğu anlaşılmaz mı?
Tam bir şeyleri sevmeye başlar, anlam bulursun.
Ve felek denen o girdap araya girer,onu senden alır.
Hayat böyle işte, hep önceliklerinle kavgalıdır.
Her ne kadar barış istesen de sürekli savaştırır seni.