Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gecenin çökmesini bekliyordum. Kendimi hapsettiğim bu evden, karanlığın yardımıyla, kaçarcasına sokağa fırlayacak, içimde bir çocuk yazısı gibi kargacık burgacık, okunması güç sıkıntımın kaynaklarına doğru dolu dizgin gidecektim. ''Gece olunca insanlar fare deliği evlerine girer ve...''
''Elimi tut. Bırakma. Yalnızlık. Ölümün ikizi. Hayır. Hiç de değil. Yaşamın. Kurcalama. Daha okunacak kitaplar var...''
Reklam
SES -Kim ölmüş ? dedi bir ses. -Kim öldürmüş ? dedi bir başka ses. -Kaç kişi ölmüş ? dedi bir üçüncü ses. -Ne zaman öldürmüşler ? dedi tanımadık bir ses. -Öldüren de ölür, dedi tanıdık bir ses. -Üç de çocuk, dedi değişik bir ses. -Beş de kadın, dedi aynı ses. -Nereye gidiyoruz, diye sordu yaşlı bir ses. -Bilmez gibi konuşma, dedi genç bir ses. -Vallah bilmez, dedi son ses. Çünkü onunla birlikte, gözünü kapamadan önce gördüğü dağın doruğu da öldü evin penceresi de öldü havlayan köpek de öldü çeşmenin akan suyu da öldü rüzgarda salınan kavaklar da öldü eriyen kar da öldü ve en son güneş öldü--
Kurak yollar, çatlamış topraklar, kurumuş dikenler, otlar, makiler, çiçeksiz, meyvesiz, yabani ağaçlar, düşsüz uykular, el değmemiş kadınlar, bilenmiş bıçaklar, dağdaki ateşler, kaçan bir tilki, vurulmuş bir dağ tavşanı, eline değen bir el, bir ağıt, ölen çocuklar, iki ağıt, radyodaki haberler, aldığın mektuplar, öğrendiğin üç beş sözcük, öğrettiğin üç beş sözcük, bir tepside gelen sıcak yufka ekmek, yanında otlu peynir, gözleri gözlerinde bir genç kız, kişneyen bir at, uluyan bir köpek, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü, sonra köpeklerin tümü, soran köyü saran kurt sürüsü, tümü, tüm renkleriyle, varlık ve yokluklarıyla ve genzimi yakan o insan kokusuyla burda, otobüste yanı başımda, benimle birlikte geliyordu.
Hiçbir şey şaşırtmıyor artık bizi, aşkın gülüşünden başka. Soluk bir ışıkta gezdik kenti. Işıksız vitrinlerde yalnızlıklarını yaşar gibiydi mankenler.İnandırıcı bir kanıt aradım kapalı kapılar önünde. Bekçiler tenha sokakları bekliyordu. Sözcüklerin yetmediği bir an, bir gencin "yarına adadım adımı, benim kuşağımın yazgısı bu" dediğini duydum...
Reklam
''Sen hiç bir mayıs akşamı, bir gül ağacına, bir dileğini asmadın mı, diyor bir ses. Ne dileği, diyor öbür ses. Hangi dilek? Hangi gül dalına? Ne zaman? Nasıl? Niçin? Nerde? Herhangi bir dileğin için, diyor o ses. Örneğin bahçe içinde sessiz bir yuva. Örneğin anaç bir kadın, yatağını ısıtacak. Örneğin senin adını yaşatacak bir çocuğunun olması.
Mutluluk soruların bittiği yerde başlıyor olmalı. Öyle mi?
"Kaptansız bir gemideyiz. Hiç kimse nereye gideceğimizi bilmiyor. Amaçsızca gök boşluğunda kanat çırpan kuşlar gibi oradan oraya gidiyoruz. Ama çaldığımız tüm kapılar kapalı. Vardığımız her yer, boyumuzu aşan bir duvar. Deliksiz taş bir duvar. Ardında neler olup bitiyor, bilen yok."
Birini kusurlarıyla sevmezsin, sevdiğin an o senin için kusursuz olur
Reklam
"çakır, ölüm döşeğinde. gözleri yarı açık. sanki ölürken aklına bir şeyler gelmiş (örneğin bana anlatacağı bir masal). gülümsüyor. bana mı? anlatacağı masala mı? yoksa birazdan ardında bırakacağı masala mı? yoksa, soluğunu ensesinde duyduğu ölüme mi? ölüme olmalı. ölüme: "benimki gibi bir yaşam üzerinde senin ne hakkın olabilir ki?"
Tanrı herkesi kör, topal kambur yapmadığı gibi, şair ve yazar da yapmıyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.