Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.31
funda özbek
funda özbek
@fndcngz
Kitaplar normal hayata yolculuk ettiğim büyülü halımdı ve aynı zamanda benin akıl sağlığım...
@findikkitapkurdu
@polisiyeokuyankadinlar
Lisans
910 okur puanı
Aralık 2017 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Öncelikle Aşka Yelken Açanlar, The deWarenne Dynasty Serisi'nin 7. kitabı.
Amanda Carre, görgü kurallarından habersiz, denizlerde büyümüş bir korsanın kızı. Babası asılmak üzereyken kalabalığın elinden kurtaran çapkınlığı ile nam salmış korsan avcısı Cliff de Warenne, ona yardım elini uzatır ve İngiltere'ye hiç görmediği annesinin yanına götürmek ister. Uzun bir yolculuk onları bekler. Ateş ve barut. Hiç kolay olmayacaktır. Ve en önemlisi annesi Amanda'yı gördüğünde nasıl tepki verecektir?
Ahh Cliff nasıl bir beyefendilik nasıl? Amanda sen de az çetin ceviz değilsin. Senin değişimini görmek ve Cliff'in sabrını zorladığın anlar çok keyifliydi. Cliff'ciğim sadece birazcık fazla mı nazlandın acaba? Amanda kadar cesur olmanı beklerdim.
Kitabın yarısı denizde geçiyor. Biraz sıkılmış olabilirim. Bazı yerleri de okumak yorucuydu. İlk okuduğumda daha çok sevmiştim.
Onun dışında karakterler muhteşemdi. Serideki diğer karakterleri tekrardan görmek ve hele hele çocuklarıyla okumak çok hoştu.
Bu ayki historical romans dozumu almış bulunuyorum. Mayıs ayında 8. kitap seriye Kusursuz Gelin ile devam edeceğim.
Hikaye Hırsızı, Kitap Serisi'nin (The Book Series) ilk kitabı.
"Hikayeler bize kim olduğumuzu söyler, peki ya biri o hikayeyi çaldıysa?"
Jocab Finch Bonner, daima yazar olmak istemişti. Bununla ilgili çalışmalar yapmış, hatta ilk kitabıyla da iyi bir çıkış yapmıştı. İkinci kitabıyla fiyaskoya uğrayan Jake yazarlık kariyeri sekteye uğramıştı. Jake yazarlık tıkanıklığı yaşamaktadır. Yazarlık atölyesinde ders verir. Yeni dönemde iddialı yeni öğrencisi Evan Parker'ın bahsettiği hikaye fikri muhteşemdir. Jake'ın dikkati çeker.
Yıllar sonra ufak bir araştırma yapan Jake, Evan'ın kitabının basılmadığını görür. Ve o muhteşem hikayeyi tekrar yazar. İsmini "Beşik" koyduğu kitabı büyük ilgi toplar.
Jake, kitabını bitirdikten sonra hayatının nasıl değiştiğine tanık oluyoruz. Şöhreti, başarıyı, aşkı bulur ama aynı zamanda korkularla, suçlulukla ve sırlarla karşı karşıya kalır.
Öncelikle hikaye içinde hikaye formatı çok hoşuma gidiyor. Başarılı bir örneğini okumuş oldum.
Olaylar yavaş yavaş gelişiyor. Sırlar eklendikçe gizem artıyor ve sona doğru da gerilim. Bir iki şey tahmin edilebilir. Ama son... Kesinlikle hayır! Çok akıllıca ve düşünülmüş bir son. Beğenerek okudum. Devam kitabını da heyecanla bekliyorum. Umarım çok beklemeyiz. Mutlaka okumalısınız.
"Dost cemalini görüp sarhoş olduk. Henüz üzüm yaratılmamıştı. Sevgili'nin elinden bir bade içtik; şimdi başka içki tanımaz olduk. O vakit Sevgili'nin kokusuyla kokulandık diye miskten de olsa, amberden de, artık başka kokuyu bilmeyiz."
Od'da Bizim Yunus anlatılmakta. Yunus Emre yaşadıklarını Molla Kasım'a anlatıyor, Molla Kasım da bize aktarıyor.
Yunus, eşi Sitare'ye aşıktır. Onun için en büyük aşk. Daha sonra Elif'ini Sitare'sini kaybeder. Eşini aklından çıkaramaz ama daha büyük bir Aşk ile tanışır. İlahi Aşk. Nefsiyle mücadele eder, oğluyla ayrı düşer. Ham olan Yunus pişer ve yanar.
İskender Pala'nın anlatımını hep sevmişimdir. Od'da onlardan biri oldu. Her cümlesiyle bizi içine çeken ilahi aşk. Akıcı bir anlatım. İç dünyamıza güzel bir yolculuk.
Yunus Emre'yi daha yakından tanımak isteyenler için muhteşem bir kitap.
Okur Takip Önerileri
Siyah İnci, güzel bir çiftlikte doğup, büyüyen iyi eğitimli akıllı bir at. Büyüyüp güzelleşen Siyah İnci annesinin yanından ve sevdiği çiftlikten kopartılıp satılır. Onu ne beklediğinden habersiz yeni hayatına doğru yola koyulur. Bir sürü zorlukla karşılaşır. Bu zorluklara rağmen sonunda iyi kalpli insanların da karşısına çıkabileceğini görür.
Yazarın tek kitabı. Ölmeden kısa bir süre önce basılmış. Kitabı yazma amacı hayvanlara eziyet edilmesi, özellikle de koşum atlarına sabit mengene kayışına takılmasına duyduğu büyük öfke.
Bu kitap bir atın otobiyografisi. Siyah İnci'nin yaşadıklarını hüzünle okudum. Her kesimin okuması gerektiği bir klasik.
"Akıllı genç bir kadın tarafından üretilen ve uygulanan parlak bir fikrin üzerinde, bir erkeğin hak iddia etmesi gerekliliği evrensel olarak kabul gören bir gerçektir."
Yazar, Jane Austen romanlarını polisiyeye uyarladığı bir seriye başlamış. Jane Austen Cinayeti Gizemi (Jane Austen Murder Mystery) Serisi. Serinin ilk kitabı da Gurur ve Önyargı'dan uyarlama Aşk ve Kuşku.
Elizabeth Bennet evde annesi ve kız kardeşleri ile nakış yapmak yerine babasına ait Longbourn&Oğulları (bu ismi okuyunca kahkaha attım) adındaki hukuk firmasına gidip gelmekte. Tek dileği babasının onu dava vekili olarak işe alması. Bay Bennet, işe uygun olduğunu kanıtlamasını ister. Lizzie kararlıdır. Hem işe uygun olduğunu kanıtlayacak hem de erkeklerden daha yetenekli olduğunu gösterecektir. Bunu üzerine tam da Lizzie'e uygun bir dava çıkar. Bir cinayet. Cinayetten suçlanan da Bay Bingley. Kolları sıvayan Lizzie cinayeti soruşturmaya başlar. Burada karşısına Bay Bingley'in yakın arkadaşı huysuz Darcy çıkar. Hem de Bay Bingley'in avukatı olarak. Darcy'e rağmen araştırmaya devam eder.
Bayıldım... Okurken çok keyif aldım. Baştan sona heyecanlıydı. Sürprizlerle doluydu. En sevdiğim sahne de duruşma oldu. Sadece Darcy ile Lizzie bir arada daha fazla görmek isterdim.
Ayrıca Aşk ve Kuşku bana biraz The Law According to Lidia Poët dizisini anımsattı.
Unutuyordum katili bulamadım. Halbuki çok yaklaşmıştım.
Keyifli, feminist, bolca atışma, küstahlık ve aksiyon dolu tarihi bir cinayet. Ve Agatha Christie gizemiyle Jane Austen'ın kurnaz ve esprili karakterlerinin hoş bir birleşimi.
Hem Jane Austen hem de Agatha Christie okumayı seviyorsanız mutlaka okumalısınız.
"Bu hikâyede birçok karakter var, hepsinin de bakış açısı farklı. Ben size ancak kendiminkini anlatabilirim, diğerlerininkini olsa olsa tahmin edebilirim. Tüm hikâyeler gibi bunun da sonu gelecek."
.
Anna Andrews, BBC'de öğlen haberlerini sunarken bir anda eski mesleği olan spikerliğe geri döner. İlk haberi de Blackdown Kasabası'nda öldürülen bir kadın. İşin ilginci Blackdown Anna'nın doğup büyüdüğü kasaba. Soruşturmaya bakan da Dedektif Jack Harper. Jack'de Anna'nın eski eşi. Bunlar tesadüf mü yoksa katilin bir oyunu mu?
Geçmişin kapıları aralanıyor, sırlar tek tek ortaya çıkıyor. 20 yıl önceki o fotoğraftaki herkes katil olabilir.
Anna'nın kasabaya gitmesinden kısa bir süre sonra katil bence (her ne kadar yazar bizi başka kişilere yönlendirsede) tahmin edilebilir. Bu konuda pek şaşırmadım. Açıkçası bu durum beni rahatsız etmedi. Genelde hemen tahmin etmem hoşuma gitmez. Yazarın anlatımı ve kurgusu bir solukta okumama neden oldu. Hem de heyecanla.
Birazcık gerilim birazcık da polisiye. Ben keyifle okudum.
Bir Söze Mahkûm, The Three Graces Serisi'nin ikinci kitabı.
Graydon'ın üç güzel kız kardeşi. Soylu kardeşler uğursuz bir laneti taşıdığı düşünülmekte. Lanet ise aşık olmadan onlarla nişanlanan her erkeğin sonu ölüm olması. Tudor Kralı Henry'nin emanetindeler.
Bu kitapta ortanca kız kardeş Leydi Catherine Milton anlatılmakta. Kral Henry, Catherine'nin İskoç Ross Dunbar'la evlenmesini ister.
Cat için Ross evlenmek için uygun bir aday, lanetten korkmakta. Ross'da Cat'ten etkilenir. Lanetten korkmasa da halkına sırt dönüp İngiltere'ye boyun eğmek çok zor. İkili için zorlu bir süreç başlar. Aşk mı, lanet mi kazanacak zaman gösterecek.
Öncelikle Tudor dönemini okumayı seviyor. Kitapta VII Henry yer alıyor. Keşke o döneme yönelik daha çok bilgi olsaydı.
Genel olarak kitabı beğendim. Karakterker ve olaylar hoşuma gitti. İkilinin diyalogları da keyfliydi. Biraz yazım hataları vardı. Rahatsız ediciydi.
Son olarak yine eksik bir seri.
Dışişleri mensubu Sir Stafford Nye Uzakdoğu’daki görevinden dönerken Frankfurt Havaalanı’nda bir kadın yardım ister. O kadın peşinde katiller olduğunu, ona pelerinini ve pasaportunu vermesini ister. Stafford'da kabul eder. Bu yardımla kendisini ajanların yer aldığı bir macerada bulur.
Hiç Agatha Christie okuyormuş gibi değildi. Baştan sona konu itibariyle, anlatım tarzıyla ve olaylar çok farklıydı. Ne cinayet var ne de çözülecek bir olay. Alışılmışın dışında bir kitap. Gözler Hercule Poirot'u ve Miss Marple'ı aramıyor değil.
Hikayede ajanlar olması, dünyanın düzenini değiştirmeye uğraşılması güzeldi. Aması var işte. Hem son olmamış pek anlam veremedim hem de başta belirttiğim gibi alışılmışın dışında bir Agatha Christie kitabı olması.
Üzgünüm ama ben pek sevemedim.
"Bir uçuruma doğru baş aşağı uçtuğumu hissediyorum, ama kurtulmamalıyım. Kurtulamam da."
Yaklaşık iki aylık bir okuma sürecinden sonra sonunda bitti. Araya başka kitaplar girmesi ve minik kızımdan kaynaklandı biraz.
Ne yazacağımı bilmeden geçtim yazımın başına.
Olaylar Anna Karenina ve Levin etrafında dönüyor. Bir yanda Anna'nın Vronski ile yaşadığı yasak aşk, diğer yandan Levin'in Kiti'ye olan aşkı. Kiti ile Vronski evliliği beklenirken, Vronski ile Anna aşkı başlar. Ayrıca çok sevgili Levin'de Kiti'ye evlilik teklifinde bulunmuştur.
Anna Karenina sadece aşk romanı olarak bakmamak gerek. Başta evlilik ilişkileri, toplumsal sorunlar, siyaset, felsefe, din...
En çok etkileyen karakter Levin oluyor. Özelliklere sonlara doğru onun manevi arayışı, iç sesi sizi derinden etkiliyor. Ayrıca Levin, Anna karakterinden daha ön planda.
Kısa ve öz oldu ama daha fazla ne anlatılabilir ki? Okuyup yaşamalısınız.
Son zamanlarda beni en çok etkileyen karakter oldu Martin Eden. Etkileyici bir karakter. Unutulmazların arasına girdi.
Martin Eden, kaba saba, alt tabakadan olan bir denizci. Bir kadınla tanışır. Ona aşık olur. Bu aşk tüm hayatını ve hayata olan bakışı değiştirir. Aşık olduğu kadın üst tabakadan ve kültürlü bir üniversite öğrencisi. İlk onun için kendini gelişitirmeye başlar. Her şeyi okuyor, her türlü bilgiyi bir sünger misali emiyor. Bu durum öyle bir hal alıyor ki; bilimsel gerçeklikle, felsefeyle, siyaset ile, sanat ile baş döndürücü bir kültürel gelişim yaşıyor.
Martin Eden'in hedefleri değişiyor. Kitabın geri kalanında da bu hedefe ulaşabilmek için yaşadıkları ve hedefe ulaştıktan sonra nasıl bir ruh haline düştüğü anlatıyor. Bunların dışında o dönemin Amerika'sını ve sosyal sınıf farklılıkları anlatılmakta.
2019 yılında doğum günü hediyesi olarak gelmişti Martin Eden. Çok da okumak istediğim bir kitaptı. Bunca zaman neden bu kadar beklettiğimi hala anlamış değilim. Mutlaka okunması gereken eserlerden biri Martin Eden.
Bu ayki historical romans kitabım MacLeods of Skye Trilogy Serisi'nin ikinci kitabı. İlk kitabı beş yıl önce okumuşum. Çok ara vermişim.
Alex MacLeod üstün yeteneklere sahip bir savaşçı, düşmanlarına korku salan kötü şöhretli bir savaşçı. Ayrıca herkes onu paralı asker olarak tanımakta. Alex gizli bir görevde. Soydaşları için klanı için geçmişi için görevini tamamlamak zorunda.
Meg Mackinnon, zeki, güzel ve "olağandışı kitap kurdu". Klanının geleceği için evlenmesi gerekiyor. Annesi ile Edingburgh'a saraya gider. Hayalindeki eş karşısına çıkar. Haydutlardan kurtaran Alex. Küçük bir sorun vardır. Alex bir paralı askerdir.
İlk karşılaşmada çekim başlar. Ama ikisinin de görevleri vardır. İkisi de klanlarını düşünmek zorundadır. Ama bir süre sonra tutkularına engel olamazlar. Tutku alevlenir.
Hem Alex hem de Meg karar vermek zorunda. Aşk mı, görev mi?
Genel olarak okumaktan keyif aldığım bir kitap oldu Maskesiz. Karakterleri sevdim. Yazarın tarihi olaylardan ve kişilerden yararlanarak kurguyu oluşturması da hoşuma gidiyordu zaten. Bu kitapta öyleydi.
Ayrıca Campbell Trilogy Serisi'nden tanıdığımız Jamie ve Elizabeth kardeşleri tekrardan görmek güzeldi.
Aşk, tutku, savaş, saray entrikalarının yer aldığı heyecanlı ve sımsıcak bir hikaye.
Ünlü bir tiyatro oyuncusunun evinde 13 kişiden oluşan bir yemek daveti vardır. Yemek keyifli ilerlerken sessiz sakin bir yapıya sahip olan Rahip Babbington, içkisini yudumlarken bir an ölür. Poirot haricinde herkes içkisinde zehir olduğunu düşünür ve tahlile gönderilir. Tahlil sonucunda zehir yoktur.
Bir süre sonra başka bir ölüm yine aynı şekilde. Sonra bir tane daha...
Üç kişi cinayete kurban mı gitti? Bir bağlantı var mı? Cinayet ise katil kim?
Hercule Poirot yine keskin zekasını konuşturup şaşırtıcı bir şekilde olayı çözüyor.
Bir türlü konuya giremedim. Olaylara, kişilere hakim olamadım. Büyük ihtimal de benden kaynaklı. Ondan dolayı da sonları haricinde okurken pek keyif alamadım. Çok üzgünüm.
"Kızıl Taht'ın peşindeki herkes lanetlenir."
Bir seri daha sona erdi.
Hanin Oyunu Serisi'nin son kitabı Savaşçının Laneti'nde aksiyon hiç durmuyor. Simon, dört bir yandan kuşatılmış bir krallık olan ,Halderianların yeni kralı. Ondan krallığa uygun bir evlilik yapması bekleniyor. Ama onun kalbi hala Kestra'da.
Kestra ise kaçırılmış Lord Endrick tarafından lanetlenen Herruh Ormanı'nda esir alınmış. Antora'nın geleceği için Lord Endrick'i öldürmesi gerek. Bunun için önce klıca sonra da büyüye ihtiyaç var. Büyü içinde de yozlaşma.
Başta da belirtiğim gibi baştan sona aksiyon dolu. Böyle olması hoşuma gitti tabii. Yeni karakterler ekleniyor. Biraz şaşırtıcı. Biraz da olayların seyrini değiştirebilecek karakterler.
Yaşananlar ve son beklediğim gibiydi. Şaşırtmadı. Ama aksiyondan dolayı kitap okutturdu kendini. Serinin en iyi kitabıydı.
Son olarak Kestra'yı sevemeden bitti seri.
"SanalAğ’a hoş geldiniz.
En çılgın hayallerinizin…
Ve en korkunç kâbuslarınızın ötesinde bir dünya.
Kim kurallara göre oynamak ister ki?"
James Dashner'ın yazdığı distopik dünya genelde seviliyor. Bir etkinlik sayesinde ben de uzun bir süredir kitaplığımda bekleyen Sanal Ağ Serisi'nin ilk kitabı olan Oyun Ustası ile yazarın distopik dünyasına giriş yapmış oldum.
Tabut adı verilen yere girip Uyku haline geçiş yapılıp SanalAğ'da oyun oynayan ve Derin'e geçmeye çalışan oyunculardan biri Michael. Bir gün SAG kapısını çalar. SanalAğ'da terör estiren Kaine adındaki bir teröristi bulmasını isterler. Michael kabul eder ve SanalAğ'da tanıdığı Sarah ve Bryson'dan yardım ister. Ve üçlü Kaine'nin peşine düşer.
Konusu hoşuma gitti. Ve şaşırtıcı sonu. Ama ama amaa... Neredeyse ilk 200 sayfada bir türlü o dünyaya giremedim. Kitap topu topu 300 sayfa. Son 100 sayfası hoşuma gitti. Aksiyon arttı ve şok edici sona geldim. Bu sondan dolayı seriye devam ederim muhtemelen. Ne o zaman olur bilemiyorum.
Ölüm Sessiz Geldi, Agatha Christie'nin ilk kitabı.
Hastings'den gazetelerde Styles Davası olarak geçen olayı dinliyoruz. Cephede yaralanan Hastings İngiltere'ye gönderilmiş, nekahat dönemini yakın dostu John Cavendish'in yanında geçirmeye karar vermiştir. İşte olayda Johnların evi Styles Köşkü'nde gerçekleşir. John'un üvey annesi Emily bir anda fenalaşıp ölür. Eve gelen doktor zehirlenmesinden şüphelenir. Styles St. Mary köyünde olan Hercule Poirot ile karşılaşan Hastings ise cinayeti çözmesi için köşke davet eder. Ortada kırık bir kahve fincanı, bir damla mum yağı, Begonya tarhı ve sıcak çikolata...
Hercule Poirot muhteşem zekasını konuşturuyor. Hastings ve okuyucuyu farklı bir yöne yönlendirip ters köşe yapıyor. Ben severek okudum. Yazarın ilk kitabı gibi değildi. Şaşırtıcı ve gizemliydi. Poirot ve Hastings ikilisinin ilk davasını mutlaka okumalısınız.
