Freud'a göre; psikanalizdeki analist de danışanın malzemelerini doğru olarak yorumlamaktan sorumlu olan bir bilim adamıydı, bu nedenle de danışan için neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu bilen uzman o idi.
Bir psikoloji kitabının yorumuyla daha karşınızdayım. Kitap, şizofreni tanısı konmuş ve daha sonrasında iyileşmiş Renee'nin hikayesini anlatıyor. Kitap iki bölümden oluşuyor, 1. Bölüm Renee'in anlatımıyla hastalığın iç yüzünü, hastanın iç dünyasını, ve duygu durumunu bize gösteren, beni baya şaşırtan, ve bu hastalık hakkında daha önce
Bilinçdışı, anlayamadığımız, kendisine vakıf olamadığımız bir bilgidir. Kendisini günlük hayatın psikopatolojisinde bize sunan bu ulaşamadığımız alanı Freud bilinçdışı olarak adlandırıyor, ona kararlılık veriyor ve bu nihayetinde bir yapı doğuran edimdir. Tıpkı bizde Yunus Emre'nin "bir ben vardır bende, benden içeri" deyişinde salık
Analist hastaya duyacağı duygusal soğukluk bakımından bir cerrah gibi olmalı; analist opak kalırken hastanın kendisine gösterdiklerini ona yansıtan bir ayna gibi olmalıdır.
Freud'a göre tekrarlama zorlanımı -esas şeylerin ilk beş yılda olup, sonra sadece tekrarlanmaları- ki bu bana göre de mekanik bir kavram, bence hayatta hiçbir şey tekrarlanmaz, sadece mekanik şeyler tekrarlanır. Durumları değiştiren her tür olay için -parantez içinde söylersem- bünyesel faktörlerin önemli olduğunu düşünüyorum. Freud bunu teorik olarak yaptı, öyle söyledi fakat bence çoğu analist ve halk , kişinin geldiği durumun aslında ebeveynlerinin ona yaptıklarının sonucu olduğunu düşünür. 'Annem beni sevmedi, babam beni sevmedi, büyükannem beni sevmedi, ben onun için edepsiz biri oldum.' Evet , bu çok kolay , bütün kabahati etrafınızdaki kişilere yüklüyorsunuz.
Lacanyen psikanalizin benimsemiş olduğu üç temel tanı kategorisi mevcuttur; psikoz, sapkınlık ve nevroz.
<<Psikoz>>
Psikozun sebebi Baba-nın Adı[Nom-du-Pére]'nın yokluğudur ve men etme işlemiyle tanımlanır. Baba, annenin arzusunun yöneldiği, annenin, çocukla kurduğu simbiyotik/ortakyaşamsal ilişkinin dışında, gönderme yaptığı şeydir;
_EVLENMEK! Kadınlar sanki hipnotize edilmiş gibi gözlerini yaşamın bu noktasına dikerler. Özellikle Nevrotik kadınlar, sevme yetisinden tümüyle yoksun olmalarına ve erkeklerle ilişkileri dillere destan ölçüde zayıf olmasına karşın, bu tutkudan vazgeçemezler. Evlenme arzusunun zorlanımlı bir nitelik aldığı kadınlar grubunu da anmak gerek. İşte bu