Hakikat Tekeli
Bir kilise ile kurucusu arasındaki ayrımın rastlantısal bir yanı yok. Belli birinin sözlerinde mutlak gerçek yer aldığı farz edildiğinde derhal onun sözlerini yorumlayacak bir uzmanlar topluluğu da ortaya çıkar, bu uzmanlar, hakikatin anahtarını ellerinde tuttukları için tam bir güç elde ederler. Başka herhangi bir ayrıcalıklı sınıf gibi, onlar da güçlerini kendi çıkarları için kullanırlar. Bununla birlikte onlar, bir konuda, diğer ayrıcalıklı sınıflardan daha beterdirler çünkü bir kez mutlak bir mükemmeliyetle vahiy yoluyla bildirilmiş olan değişmez hakikati izah etmek onların işidir, bu durumda ister istemez tüm ahlaki ve düşünsel gelişmelerin muhalifi haline gelirler. Kilise, Galileo ve Darwin'e karşı çıkmıştı; günümüzde Freud'a karşı çıkıyor. Kilise, en güçlü olduğu zamanlarda düşünsel hayata muhalefetinde daha da ileri gitmişti. Papa Büyük Gregory, bir piskoposa şöyle başlayan bir mektup yazmıştır: “Bize, yüzümüz kızarmadan sözünü edemeyecegimiz bir rapor ulaştı, buna göre bazı dostlarınıza grameri açıklıyormuşsunuz.” Piskopos, papalık makamı tarafından bu günahkâr işten vazgeçmeye mecbur tutulmuş ve Latince, Rönesans'a kadar düzelmemiştir.
Sayfa 48-49
Anna Freud, yası tamamlama isteğimizle, bunu ölmüş kişiye ihanet olarak duyumsamamız nedeniyle ortaya çıkan suçluluk duygusu arasında sıkışıp kaldığımız noktada görulen rüyaları tanımlamıştır. Anna Freud'a göre bu rüyalarda, öl­müş kişi yalnızlık ve terk edilmişlikten yakınırken görülebilir. Bazen ölmüş kişi kılık değiştirmiş olur ama rüyayı görenin onu tanıması için çok çabalar.
Sayfa 40 - Pusula Yayınevi, 12.Baskı, 2023
Reklam
Dış yaprak ile iç yaprak arasındaki mesafe, ben daha fazla geliştiği zaman, ona kendini anlatmama, iletişim kurmama olanağını bırakır (Winnicott). Bir beni olmak, kendi üzerine katlanabilmektir. Eğer dış yaprak çocuğun derisine fazla yapışırsa (bkz. Yunan mitolojisindeki zehirli tunik teması), çocuğun beni gelişmesi içinde tıkanır, çevredeki benlerden biri tarafından kuşatılır; bu, Searles (1965) tarafından ortaya konduğu gibi, ötekini deli etme tekniklerinden biridir. Eğer dış yaprak fazla gevşekse, bende istikrar eksikliği olur. İç yaprak düz, sürekli ve kapalı bir zar oluşturma eğilimi gösterirken, dış yaprak delikli bir ağ yapısına sahiptir (bkz. Freud'a göre, ileride, s. 1 1 6'da açıklayacağım temas engelleri "eleği"). Zar patolojilerinden biri, yapıların bir tersine dönüşüne dayanır: Çevre tarafından önerilen/dayatılan dış yaprak katı, dirençli, etrafına çit ören bir hale gelir (ikinci kas derisi); delikli, gözenekli olan ise iç yapraktır (kevgir deri-ben).
150 yıldan uzun bir süredir, Lasègueden Bleuler ve Lacan'a kadar birçok psikiyatrist, genellikle delilik belirtisi olarak görülen şeylerin aslında deliliğe verilmiş yanıtlar olduğunu gözlemlemiştir. Freud, psikoza ilişkin en “çarpıcı ve gürültülü” fenomenlerin, “doğrulma ya da iyileşme girişimleri" olduğunu görmüştür. Freud'a göre hezeyan, psikozun birincil belirtilerinden biri değil, kendi kendini tedavi girişimidir: “ego ile dış dünya arasındaki ilişkide oluşan yırtığın üzerine yapıştırılan bir yama gibi iş görür.” “Patolojik bir ürün” olarak gördüğümüz şey, “aslında bir iyileşme girişimi, bir yeniden inşa sürecidir”
Acı çekerek O na yaklaşıyoruz;,) bu acı verici
Freud 'a göre acı kişinin öyküsünde bir engellenmeye işaret eder. Bu engellenme yüzünden kişi öyküsünü sürdüremez. Psişik kay­naklı acılar üzeri örtülmüş, bastırılmış sözlerin ifadesidir. Söz şeyleşmiştir. Tedavi kişiyi bu konuşma engelinden kurtarmayı, öyküsünü tekrar akıcı hale getirmeyi amaçlar. Mösyö Teste'in acısı bir "şey"dir, "dehşetli bir şey". Hiçbir anlatıya uymaz. Geç­mişi ve geleceği olmaksızın bedenin dilsiz şimdiki zamanında bekler durur: "Acı aniden ortaya çıktığında geçmişi aydınlatmaz: sadece o an mevcut beden bölgelerine ışık tutar. Yerel bir yankı yaratır [. . .] . Böylece bilinci kısa, gelecek ufku elinden alınmış, sıkıca sarılmış bir ana indirger [ . . . ] . Tarihin her türünden en uzak olduğumuz noktadır burası[. . .] ."
Tüm aşk hikayeleri, aynı zamanda hayal kırıklığı hikayeleridir. Freud'a göre, çocuklar ve ebeveynler hakkındaki tüm hikayeler de, aşk hikayeleridir ve bunlar, biçimlendirici aşk hikayeleridir. Aşık olmak, varlığından haberdar olmadığınız bir hayal kırıklığını hatırlamaktır (birinin biçimlendirici hayal kırıklıkları ve bunlara yönelik kendi kendine tedavi girişimleri); birini istediniz, bir şeyden mahrum kaldığınızı hissettiniz ve sonra o şey oradaymış gibi göründü. Bu deneyimde yenilenen şey, bir hayal kırıklığı yoğunluğu ve bir tatmin yoğunluğudur. Sanki garip bir şekilde birini bekliyordunuz ama kim olduklarını onlar gelene kadar bilmiyordunuz. Hayatınızda bir şeylerin eksik olduğunun farkında olsanız da olmasanız da, istediğiniz kişiyle tanıştığınızda bunu fark edeceksiniz. Psikanalizin bu aşk hikayesine ekleyeceği şey ise, aşık olduğunuz kişinin gerçekten rüyalarınızın erkeği ya da kadını olduğudur; onları tanışmadan önce hayal ettiniz; hiçbir şeyden değil - hiçbir şey, hiçbir şeyden gelmez - ama önceki deneyimlerden, hem gerçek hem de arzulanan deneyimlerden. Onları bu kadar kesinlikle tanıyorsunuz çünkü onları zaten bir anlamda biliyorsunuz ve gerçekten onları bekliyordunuz, sanki onları sonsuza kadar tanıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz, ancak aynı zamanda, onlar size oldukça yabancı. Onlar tanıdık yabancı bedenlerdir. Ancak bu temel hikayede çok fark edilen bir şey var; hayallerinizin insanıyla tanışmayı ne kadar istemiş ve hayal etmiş olursanız olun, ancak onlarla tanıştığınızda onları özlemeye başlayacaksınız. Bir nesnenin varlığı, onun yokluğunu hissettirir gibi görünüyor.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.