Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1620’lerden itibaren gelişen bir süreç içinde Avrupa’nın tüm önemli düşünürleri, Galilei, Gassendi, Descartes, Toricelli, Fermat, Huygens, Hobbes, Boyle, aralarındaki bütün ayrılıklara ve zaman zaman rastlanan şiddetli tartışmalara karşın, bir noktada aynı düşünceyi paylaşmaktadırlar: Doğa bir makinadır ve bilim de bu makinayı kullanma ve yeni makinalar üretme sanatıdır. Karşılıklı etkileşimle bile açıklanamayacak bir hızda ve yaygınlıkta oluşan bu uzlaşmayı Lenoble, psikolojinin terimlerine başvurarak açıklamayı dener: Batılı, doğa karşısındaki çocuksu tavrını terk etmekte, yani kendisine kol kanat geren ya da kötü edimler için onu cezalandıran, ama her durumda onunla ilgilenen, ona yönelik niyet ve kaygılar besleyen bir Doğa Ana tasarımının yerine, kendisi karşısında kayıtsız, kendisine hiç benzemeyen özerk bir varlık olarak doğa tasarımını geçirmektedir. Bu makina imgesi, doğanın özneye yabancı, ona hiç benzemeyen bir şey olarak anlaşılmaya başladığının göstergesidir. Descartes’ın deyişiyle “doğanın efendisi ve sahibi” olmasına karşılık ödediği fiyat budur.
Gassendi atomist madde kuramı, Descartes ise sonsuz ve sınırsız dünya kavramı nedeni ile ateizmle suçlanmıştır.
Reklam
Gassendi, Rönesans doğa felsefesinde gerçekten de önemli bir yer işgal eden düşüncesinde Sextus Emprikus ve Montaigne’in kuşkuculuğundan etkilenmiş olarak kuşkuculukla dogmatizm arasında bir orta yol (via media) tutar. Başka bir deyişle, ne hiçbir şey bilmediğimiz görüşünün ne de her şeyi bildiğimiz görüşünün savunulabilir olmadığını öne süren Gassendi, bu ikisi arasında bir yol bulunduğunu söyler. Bizim sadece doğanın bize nasıl göründüğünü bilebileceğimizi söyleyen kuşkuculukla biz insanların şeylerin gerçek doğalarını bilebileceğimizi öne süren dogmatizm arasındaki bu orta yolu, yapıcı kuşkuculuk olarak tanımlar. Yapıcı kuşkuculuk, aslında bizim, çok temel bir anlam içinde gerçekliğin doğasını bilemesek bile, kendisinden kuşku duymak için bir nedenimizin olmadığı ve dünyayı anlamamız açısından bize fazlasıyla yetecek belli bir bilgi türüne erişebileceğimiz tezinin kabul edilmesinden oluşur.
"Felsefi idealizm 'Her zaman yalnız bireyin çıkarlarını göz önünde tutar' sözü doğru değildir. Descartes bireyin çıkarlarını Gassendi'den daha mı çok düşündü? Ya da Feuerbach'a oranla Fichte ve Hegel?"
Sayfa 47 - Evrensel Basım YayınKitabı okudu
1620'lerden itibaren gelişen bir süreç içinde Avrupa'nın tüm önemli düşünürleri, Galilei, Gassendi, Descartes, Toricelli, Fermat, Huygens, Hobbes, Böyle, aralarındaki bütün ayrılıklara ve zaman zaman rastlanan şiddetli tartişmalara karşın, bir noktada aynı düşüncede paylaşmaktadırlar: Doğa bir makinadır ve bilim de bu makinayı kullanma ve yeni makinalar üretme sanatıdır.
Ego kavramı hiçbir zaman toplumsal tahakküm sisteminden kaynaklanışının izlerini, lekelerini silememiştir. Descartes'ın ego kavramı gibi en idealleştirilmiş biçimleri bile baskıyla ilişkilidir; Gassendi Descartes'ın Metafizik Felsefe Üstüne Düşünceler'iyle ilgili eleştirilerinde, beyindeki gizli odasından arcem in cerebro tenens — ya da psikologların deyimiyle, beyindeki alıcı-verici istasyonundan duyuların verdiği raporları derleyen ve vücudun çeşitli bölgelerine emirlerini gönderen ego adlı küçük bir ruh düşüncesiyle eğleniyordu. Descartes'ın, doğanın içinde yer almayan ama onu etkileyebilecek kadar da yakın olan bu egoya bir yer bulma çabalarını izlemek yararlı olur. Egonun ilk çabası, tutkulara, yani içimizdeki doğaya egemen olmaktır. Ego, mazbut ve sağlıklı duygulara karşı anlayışlıdır ama kedere, üzüntüye yol açabilecek herşeye karşı da katıdır. En önemli çabası ve kaygısı, duyguların yargıları etkilemesini önlemektir. Bu sert ve yalın mercinin çalışma tarzının en iyi örneği matematiktir, elmas gibi keskin ve berrak, aldırışsız, kendine yeterli. Ego, doğaya egemen olandır. Egonun amaçlarını, sonsuz bir varolma ısrarının dışında herhangi bir şeyle tanımlamak, ego kavramını bulandırmak olur. s. 137
Reklam
Montaigne'in ardından, XVII. yüzyılın başında, her türlü fanatizme karşı duran ve genellikle Aydınlanmacı­ ların öncüleri olarak görülen bilgin inansızlar (libertenler) hareketi gelişti: Pierre Gassendi, Gabriel Naude, Guy Pa­tin, François La Mothe Le Vayer.
Locke'un en önemli felsefi düşünceleri Descartes ve Gassendi'nin etkisi altında kalmış, Avrupa'daki deneyimleri ve dostluklarının sayesinde de İngiltere Adası'na sıkışıp kalmaktan kurtulmuştu.
:D
Tam o sırada Bay Montmagny sözümü kesti: “Sizi, bu zahmetten kurtarmak isterim. Bu konuyla ilgili Gassendi'nin* birkaç kitabını okumuştum. Sizinle hemfikir pederlerden birinin bana verdiği cevapsa şöyleydi:  “Aslında ben de Dünya'nın döndüğünü hayal ediyorum fakat Kopernik'in ileri sürdüğü sebeplerden değil. Bana göre, Kutsal Kitap'ta öğretildiği gibi, Dünya'nın merkezindeki cehennem ateşine atılanlar, oradan kurtulmak için durmadan yukarı tırmanıyor, böylece kafesteki farenin tekerleği döndürmesi gibi, Dünya'yı döndürüyorlar.” * Pierre Gassendi (1592-1655). Fransız filozof, rahip, astronom ve matematikçi. Merkür'ün, Güneş önünden geçişiyle ilgili bilinen ilk bilgileri yayımlamıştır ve Ay kraterlerinden birine ismi verilmiştir. (e.n.)
Sayfa 10 - Kapra Yayıncılık, Mart 2021 - 1. BasımKitabı okudu
36 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.