21.yüzyıldaki çoğu insan için Godot'yu Beklerken okurken pek bir anlam ifade etmese de hayatın anlamsızlığını anlatmada 20.yüzyılın en önde gelen oyunlarındandır. Bu oyunu anlamak için ilk önce o dönemin insanının dünyaya ve tanrıya bakış açısını kavramak, sonrasında da absürdizm ve modernizm akımlarını bilmek gerekir. 20.yüzyıl insanı daha önceki yüzyılların aksine dinden uzaklaşmış, gerçeği arayan ve hiçbir şeye kesin gözle bakmayan insanlardan oluşmaktadır. Ateizm de 20.yüzyılda ortaya çıkmıştır çünkü insanlar günden güne dinden ve tanrıdan uzaklaşmış, kendi içlerinde bir sorgulamaya girmişlerdir. Absürdizm de aslında bununla bağlantılıdır. Absürdizm 20.yüzyılın en önde gelen akımlarından biridir ve genellikle absürd eserler hayatın anlamsızlığını konu edinir. Godot'yu Beklerken oyununda da karakterler aracılığıyla hayatın ne kadar anlamsız olduğunu görüyoruz. Aslında karakterlerin oyun boyunca bekledikleri Godot adlı kişi tanrıdır. Karakterler oyun boyunca çok defa beklemekten vazgeçmelerine rağmen yine aynı yerde tanrıyı beklemektedirler fakat tanrı hiçbir zaman gelmemektedir. Burada da aslında dönemin insanlarının azalan tanrı inancına gönderme yapıldığını düşünüyorum. Tema dışında oyunu yapısal olarak incelediğimde de dilin olağandışı şekilde basit olduğunu, karakterlerin diyaloglarında devamlı olarak tekrara gidildiğini ve oyunda aslında bir olay örgüsü olmadığını görüyorum. Bunlar da absürd edebiyatın en önemli özelliklerinden birkaçı ve aynı zamanda oyunun absürd bitişi de modernizmin, geleneksel formları kırmasına güzel bir örnek.
Oruç Aruoba
1906’da Dublin’de doğuyor 
Samuel Beckett . 1928-1930 yılları arasında İngilizce okutmanlığı yapıyor ve eserlerini İngilizce yazmaya başlıyor. Ardından aynı kolejde Fransızca okutmanlığı yapmaya devam ediyor. 1945’ten sonra eserlerini Fransızca yazmaya