Anlıyor musun... Cennet konusunda eski bir efsane vardır... Aslında tam da bizimle, şimdiyle ilgili. Evet! Bir düşünün. Cennet'teki iki kişiden bir seçim yapmaları istenir: Ya özgür olmadan mutlu olmaları ya da mutlu olmadan özgür olmaları; üçüncü bir seçenek sunulmaz. Budalalar özgürlüğü seçti, sonra ne oldu, yüzyıllar boyunca zincirlerini özlediler. Zincirlerini, anlıyor musunuz, Weltschmerz budur işte. Yüzyıllar boyunca! Ve ancak biz mutluluğun nasıl geri getirebileceğini tahmin ettik... Hayır, sonrasını dinleyin! Eskilerin Tanrı'sı ve biz, masanın aynı tarafında oturuyoruz. Evet! Şeytan'ın kesin olarak hakkından gelme konusunda Tanrı'ya biz yardım ettik, ne de olsa insanları yasakları çiğnemeye ve zararlı özgürlüğün tadına bakmaya teşvik eden oydu, yılan dili olan o oldu. Biz ise çizmelerimizle başını ezdik. Cart! Ve yine cennet hazır. Ve bizler yeniden Adem ile Havva gibi saf ve günahsız. İyilik ve kötülük konusunda hiçbir karışıklığa yer yok.
Sayfa 70 - İthaki Yayınları.Kitabı okudu
182 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Duygu bahçeleri, güzel sözlerle sulanır." "İncelikleri görmek,incelerek mümkündür." "Gönül kitabının abdesti aşktır. " Aşksız dokunmak büyük günahtır." "Her şey aynadır. Tüm gördüklerin sensin" " Hedefi dürbünden görmek yeterli olsaydı, herkes keskin nişancı olurdu." " Kendini bulmak
Bir Cuma Günü Âhi
Bir Cuma Günü ÂhiOğuzhan Karagül · Önemli Kitap Yayınları · 202093 okunma
Reklam
Bu yazıyı ne kadar kişi görür bilmiyorum ama yinede az da olsa birilerini düşündürmek istiyorum. İnsan yaratılıştan gelen sınırlamalardan dolayı her işin ustası olamaz! Bunu şöyle anlatayım: Gün 24 saat, eğer insan sabah kahvaltısını yaparsa, ve işine ya da her neyse bir yere giderse bu normal bir hayat oluyor. Sıkıntı şurada başlıyor: Bir başka insana ihtiyaç duymak.. Evet açalım bunu: Domates için çiftçi'ye, ekmek için fırın'a, hastalanırsa doktor'a, arabası bozulursa tamirciye. Hop burada duralım. Çiftçi domatesi hormonlu, fırıncı ekmeğin içinde (ekmekse eğer) plastik poşetli, iğneli, doktor yarım yamalak tedavili, tamirci de: Aman abicim bir daha gelme diye değil, en kısa süre de yine bekleriz diye sizi evinize geri yolluyor. Ben de deliriyorum tabi. Ben insanım her şeyi kendim halledemeyeceğim için tek bir görev veriliyor, ama içimde neden kuşkuyla dolaşayım. Gözlük alıyorsun, paran boşa gidiyor... Bim olmasa millet aç kalacak, kalsında zaten iyisini alamıyorsam neden kötüsüne muhtaç oluyorum? en azından ay da bir yer, (et yedim derim). Tabi bu ülkede kimse açlıktan ölmez. Hastalıktan ölüyor herkes... Bu nasıl iş? Ben kendim yapabilsem talep etmem zaten. Hiçbir insana muhtaç olmamaya çalışırım. İşte burada anlatmak istediklerimi şunu söyleyerek bitireyim: İnsan bir insana muhtaç diye kazık atılmaz. Ben sana güveniyorum ki; gün gerçekten 24 saat olabilsin... Senin yaptığın işi ben yapacaksam sana ne gerek var. Bu insanlık değil!
Tutkulu öpüşme tekniği-3
(3) En alttakinin adı ‘Mor Mantar Doruğu’ ya da ‘Beyaz Kaplan İni’ ya da ‘Karanlık Kapı’dır (kadınlık organı). Onun ürettiği Tanrı içkisi ‘Mehtap Çiçeği’dir. Bu içki Yin sarayında (döl yatağı) güvenli bir biçimde saklanır. Bu öz son derece kaygandır ama Yin sarayının kapısı hemen her zaman kapalıdır. Ancak kadın yüzü ateşlenip sesi fısıltıya dönüşene kadar isteklendirildiği zaman açılır ve o zaman Tanriçkisi dışarı akar. İşte o zaman yeşim sapı iki üç santim geri çekilmeli ama gidip gelme sürdürülmelidir, bir yandan da kadın ya ağızdan öpülmeli ya da meme uçları emilmelidir. Üç doruğun ürettiği tanrı içkileri bunlardır. Taocu sevişmeyi bilen kimse tutkusunun tutsağı olmadan, tutkusunun elinde bilinçsiz bir oyuncak olmadan, tüm nazlara duyarlıdır. Taocu sevişmeyi uygulayan çift boğazlarına kadar şehvete gömülmüşlerdir ama bu dünyalıların bildiği şehvet değildir. Onun için de boğulmadan ondan yararlanmasını bilirler.
Sayfa 143 - YolKitabı okudu
Ares: (Lat. Mars)
Ares: (Lat. Mars): Athena aklın yönettiği savaşı simgelediği halde, Ares çılgın savaşçı, körü körüne çarpışmayı, amaçsız kıyımı simgeler. Zeus, Hera'dan olma bu uğursuz oğlunu şöyle niteler İlyada'da: en iğrendiğim tanrısın sen, hep hırgür, kavga, savaş işin gücün ele avuca sığmaz huysuzluğun, biliyorum, anandan gelme sana, Hera'dan. * Aphrodite, topal ve çirkin kocası Hephaistos'u Ares'le aldatır. Aphhrodite'nin evlilik dışı bu ilişkisini, kocası Hephaistos'a, her şeyi gren güneş tanrı Helios haber verir. Hephaistos ise bunun öcünü şöyle alır: Görünmez ve kopmaz iplerden bir ağ yapar. Yalancıktan gidiyormuş gibi yaparak evden çıkar, iki sevgiliyi kendi yatağında suçüstü yakalar ve onları görsünler diye bütün Olympos'luları çağırır. Aldatıldığını tanıklarla ispatladıktan sonra, Zeus'tan, ona düğününde verdiği armağanları geri ister ve Ares'ten zinanın karşılığını alır. Ares, savaş alanlarında, ölüm saçan varlıkların eşliğinde dolaşıp durur. Yanında kızkardeşi Eris (Kavga), Aphrodite'den olma iki oğlu Deimos (Bozgun) ve Phobos (Korku, Yılgı), savaş ve yıkım tanrıçası Enyo, şiddetli ölüm tanrıçaları Keres'ler ve kargaşanın simgesi Kudoimos bulunur. Homeros'ta ''dev cüsseli'' diye anlatılır Ares. Başlıca işareti mızraktır. Arkaik vazolarda sakallı ve tepeden tırnağa silahlı olarak gösterilir. Daha sonraki heykellerde, idealleştirilmiş çıplak bir gençtir. Savaş niteliğinden sadece miğferi kalmıştır. Daha çok oturmuş olarak ve düşünceli düşünceli önüne bakar durumda tasvir edilir.
211 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Son Şeyler Cehenneminde
“Hiçbir şey kalıcı değil; kafandaki düşünceler bile. Kaybolanı aramaya kalkışarak boşuna zaman harcamamak gerek. Bir şey kayboldu mu gitti, gider.” Son Şeyler Ülkesinde kaybolan yalnızca nesneler değil, düşünceler, imgeler, idealar. Varolan hiçbir şeyin varlığının garantisi yok. Bugün olan şey yarın birden yok olabilir. Paul Auster bu distopik
Son Şeyler Ülkesinde
Son Şeyler ÜlkesindePaul Auster · Can Yayınları · 20201,012 okunma
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.