Tolstoy'dan ilk kitabımı okumuş bulunmaktayım. Çok etkilendim gerçekten. İnsanlar olarak ölümü düşünmeden yaşıyoruz. Öleceksek neden varız bu dünyada. Mutlaka her şeyin ve herkesin bir bir amacı var bu hayatta. İvan İlyiç mesleki olarak en üst kademeye ulaşabilmiş, kendini geliştirmiş, evlenmiş çoluk çocuğa karışmış bir üst bürokrat bir savcı.
Sadece polisiye okumuş olmuyorsunuz, bir döneme farklı bir perspektifle bakmanızı sağlıyor kitap. Yıllar sonra hala okurken hissettiklerimi hatırlayacak kadar etkilemişti beni. Hacı... Başı her dara düştüğünde Gesi Bağları'nı mırıldanması. Neden bilmem. Türküyü her dinlediğimde eski bir dost gibi Hacı düşüyor aklıma
“Gesi Bağları türküsünü dinleyerek büyüdün, Türkçe’den mi rahatsız olmaya başladın? İngilizce öğretmeni misin sen? Beyaz çikolatalı mokayla, White Chocolate Mocha arasında fark mı var? (İngilizcesi büyük yazılır, evet.”
Bu gesi bağlarının türküsü de bağları da kime aittir?...
Sadece şunu soyleyeyim bu türkününün hikayesi bildiğimiz hikaye değil!...Bildiğimizden farklı...
Milletin kalbinden gelen ortak temenni: Allah devletimize zeval vermesin.
O devlet ki Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Eşrefoğlu Rumi, Mimar Sinan ve Mehmet Akiftir. Türkçe'dir. Süleymaniye'dir. Şeyh Galip divanıdır. Hazreti Ali cenkleridir. Sandıklarda saklanan cönk defterleridir. Yanık türkülerdir. Gesi Bağları'dır. Asırlık çınar ağaçlarıdır. Ahlat'taki Selçuklu mezar taşlarıdır.
Şimdi bir çağ bütün rüzgarıyla içimizde ne varsa söküp almak istiyor, "Kiremitte buz musun"u, "Gesi bagları"nı unutalım istiyor. Biliyorlar ki biz ancak onları unuttuğumuz zaman birer makineye, plastik varlıklara döneriz, kokuşmuş değirmenlerine ses çıkartamadan su taşırız. Ben eminim ki biz türkülerle her zorluğu yeneriz, türküsü olan halk asla umutsuzluğa düşmez. Yoksa Erciyes'in dibinden Dadaloğlu çıkar mıydı? Yoksa Muharrem Usta Kırşehir'den "Aydoostt..." diye seslenir miydi? Çayımız güzel insanlara türkü olsun, türkülerimiz sevgi ve umut...