Bütün bir ömrünüzü, hafta sonlarınızı harcıyorsunuz,
sonunda elinize geçen ne oluyor?
...Ölüm, harika bir ödül.
Hayat tersine yaşanmalıydı bence.
Önce ölümü savuşturmalıydık başımızdan.
Yirmi yılımızı huzurevinde geçirip
çok gençleştiğimiz için atılmalıydık...
Altın bir saatimiz olduktan sonra işe başlamalıydık.
Kırk yıl çalışmalıydık, ta ki
Emekliliğin tadını çıkarabilecek denli gençleştiğimiz güne kadar.
Üniversiteye gitmeliydik sonra, liseye hazır hale gelene dek
Parti yapmalıydık
İyice ufalmalıydık, oyun oynayıp
sorumlulukları unutmalıydık.
Küçük bir kız ya da bir erkek bebek olunca annemize dönmeli,
Son dokuz ayımızı yüzerek geçirmeli
Ve sevgi dolu bir bakışta son bulmalıydık.
- Norman Glass -
Philip Glass Mevlana'nın sözlerini kullanarak hazırlanmış bir koro eserinden oluşan Monsters of Grace'le dünya turuna çıkıyor.
Donna Karan yeni koleksiyonunun defilesinde Mevlana okuyor.
Madonna ve Demi Moore bir Deepak CD'sinde şiirlerini okuyor.
Bu Mevlana çılgınlığına ne demeli? Bu da geçer? Tabii ki geçecektir. Son yüzyılın ilk yirmi yılı boyunca, duydum ki, diğerlerini çok geride bırakacak kadar çok okunan şiir kitabı Fitzgerald'ın Ömer Hayyam'ın Rubaiyatı olmuş. Artık mastır öğrencileri dışında kimse bu kadar çok okumuyor.
I soon learned to know this flower better. On the little prince’s planet the flowers had always been very simple. They had only one ring of petals; they took up no room at all; they were a trouble to nobody. One morning they would appear in the grass, and by night they would have faded peacefully away. But one day, from a seed blown from no one
It was then that the fox appeared.
“Good morning,” said the fox.
“Good morning,” the little prince responded politely, although when he turned around he saw nothing.
“I am right here,” the voice said, “under the apple tree.”
“Who are you?” asked the little prince, and added, “You are very pretty to look at.”
“I am a fox,” the
Glass, başını çevirdi, kelepçelerin soğuk metalinin derisine sertçe batmasına aldırmadı, acıyı umursamıyordu. Asla dinmeyecek olan bu kalp ağrısı, diğer her duygudan daha kötüydü.
Dikkat spoiler içerir.
Oldukça güzel bir bilim kurgu serisinin ilk romanı. Bir kolonide yaşayan 100 adet suçlu, ceza olarak idam yerine Dünya'ya gönderilecektir. Orada radyasyonun geçip geçmediğine dair olarak denek gibi kullanılacaklardır. Ancak kardeşi Octavia'yı korumaya çalışan Bellamy ve sevdiği kız Clarke ile birlikte olmak isteyen, Şansölye'nin oğlu Wells de kendilerini bu geminin içine sokarlar bir şekilde. Dünya'ya inerler ancak başlarında pek çok dert vardır. Bu arada gemiden kaçmayı beceren Glass affedilir ve eski sevgilisi Luke'a geri döner. Ancak Koloni'de de sıkıntılar mevcuttur. Acaba Clarke, Wells'i affedecek midir? Bu yüz genç Dünya'ya ayak uydurabilecek midir? Onları ne gibi sürprizler beklemektedir? Dünyada zannettikleri gibi yalnız mıdırlar? Soluksuz okunan bir roman. Mutlaka okunması gerekenlerden.
Dikkat spoiler içerir.
Serinin oldukça güzel devam romanı. Clarke, Wells ve Bellamy, dünyada yalnız olmadıklarını fark ederler. Ancak bu biraz acı olur. Çünkü dünyalılar Octavia'yı kaçırmıştır. Ayrıca Koloni'den birini öldürmüştür. Bu arada ana gezegende de sıkıntı büyümektedir. Luke ve Glass, oksijenin az olduğu yerdedir ve bir yolunu bulup Pheonix'e geçmeleri gerekmektedir. Wells, Sasha adında bir dünyalı kızı yakalar ve ondan pek çok şey öğrenir. Clarke ile Bellamy yakınlaşırken Sasha ile de Wells yakınlaşacaktır. Ancak saldırılar devam etmektedir. Bu arada Bellamy ve Wells aralarındaki bağı geç de olsa öğrenir. Herkes mutludur ama gökyüzünde bir kaç ışık görünmüştür. Bu dilek tutmak için yıldız mıdır? Yoksa başka sürprizler mi bizi beklemektedir? Soluksuz okunan bir roman.
"Where is the hareket, there is the bereket" (Türking Atasözü)
Peki "Bardak Süt Mısır"ın Türkiye'de İngilizce "Milk Glass Egypt" şeklinde yazıldığını biliyor muydunuz? :)
Yurdum insanının İngilizce ile imtihanı:
haberdar.com/galeri/yurdum-i...
Magazinsel yönü ağır basmış bir popüler kültür kitabı gibi geldi. Bu işin ciddi bir bilim olduğu gerçeğine rağmen hap kıvamında verilen bilgilerle yalancıları şıp diye anlayabilecekmişiz havasında yazılmış olması rahatsız edici.
Öte yandan konuya ilgi uyandıracak bir kitap kesinlikle. Klişe ve sıradan bilgiler değil barındırdığı.
Dil olarak okunabilirliği yüksek
Bilimsel açıdan tatmin arayanlar konuyla daha etraflıca ilgilenmek isteyenler için Paul Ekman-Yalan Söylediğimi Nasıl Anladın çok daha iyi bir kaynak olacaktır.