“Güngezgini’ni anlatmak zor, belki de ona yeni sıfatlar icat etmek lazım” demiş sonsözde Sevin Okyay. Birçok okuyucu bu kitap ne anlatıyor diyebilir. Sürekli ölen ama hiç ölmemiş gibi sonraki yaşlarını gördüğümüz bir adam, büyük bir yazar olan ve torunu doğduğu gün ölen babası, kılpayı kurtulduğu ölümden sonra sırra kadem basan candostu, ölüm ilanları yazarak yapılan kariyer, aşkları, yazarlık hayalleri… Bir yere kadar ilginç geliyor, bir yerden sonra ise… açıkça ben kendimi hayatımla ilgili bir takım şeyleri sorgularken buldum. Zira bol bol ölüm göstermesine rağmen hayatı anlatıyor hikaye. Zaten ölüm de hayata dahil değil midir?
Melankolik hatta depresif bir hikaye gibi görünse de bana göre gökkuşağı gibi rengarenk. Ve bazılarımız eminim ibretler, hayatla ilgili dersler, mesajlar çıkarmaya çalışıyordur ama aslında hiçbir mesajı yok. Bize sadece dümdüz hayatı göstermeye çalışıyor, Bras’ın karısına son mesajı olmayan (!) son mesajında dediği gibi “bir aynaya bakıyor” gibiyiz.
Çizgi romanlarda gömülü edebiyat definelerini keşfetmeyi sevenlere tavsiyemdir.