Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

256 syf.
7/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Güldürmeyip düşündüren bir Palyaço hikayesi...
NOT: Her kitap incelemesi doğası gereği bir miktar spoiler içerir ve birazdan okuyacaklarınız bir kitap incelemesi niyetiyle kaleme alınmıştır... ------------------------------------------------ Almanya'da yazar olmak (ya da Alman ekolünden bir yazar olmak diyelim), Brezilya'da futbolcu olmak gibi bir şey... Çok iyi, çok yetenekli de olsan; genelde herkes çok iyi ve çok yetenekli olduğu için bazen küresel bilinirlik açısından geri planda kalabiliyorsun... Gerçi Nobel ödülü almış bir yazara bilinirlik açısından geri planda kalmış demek ne kadar doğru bilemiyorum ama yoldan birini çevirip aklına ilk gelen 5 Alman yazarı söyle desek, kaç kişi bu listeye
Heinrich Böll
Heinrich Böll
'ü dahil eder ondan çok emin değilim... İncelemeye yazar üzerinden giriş yapmayı beklemiyordum açıkçası, benim için de sürpriz oldu:) Ancak bu vesileyle sonda söyleyeceğimi baştan söylemiş olayım; Böll, özellikle ülkemizde daha fazla okunmayı ve tanınmayı hak eden bir yazar... Bizim kültürümüzde 'Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler' diye fantastik bir atasözü vardır. Bugün Abdurrahman Çelebi rolünün Saramago gibi yazarlara verilmesinin bir nedeni de sanırım Böll gibi yazarların yeterince ön plana çıkarılmamasıdır... Gelelim Palyaço'ya... Bu kitaba aslında iki farklı pencereden bakmak gerekiyor; biri dönemsel, diğeri evrensel... Dönemsel pencereden baktığımızda 2. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkan ve her büyük savaş sonrası toplumların içine düştüğü buhrana benzer dönemsel bir boşlukta kendini arayan bir Alman toplumu karşımıza çıkıyor. Büyük savaşlar sonrası toplumların kendini yeniden inşa etme süreci hem madden hem de ma'nen oldukça zor bir süreçtir. Savaşta ölenlerin ardından 'geride kalanlar' olarak bu yükü taşımak güçtür, biraz da haksız bir suçluluk duygusu taşır içinde... Öte taraftan hayat devam etmektedir. Toplum kendini yenilemek ve yaşamaya kaldığı yerden devam etmek zorundadır. Sonunda her şey öyle ya da böyle normalleşir ve geriye kulaklarımızın içindeki üç küçük kemiği zangır zangır titreten şu soru kalır: Savaşta ölenler neden öldü? Kitabın baş kahramanı Hans Schnier, bu konuyu savaşta kaybettiği kız kardeşi üzerinden sorgular biraz. Hans ile ailesi arasındaki soğuk ilişkinin ardında biraz da bu acı hatıra yatmaktadır. Savaş zamanı kızlarını 'vatan uğruna' ölüme gönderebilecek kadar gözüpek bir ailenin gündeminde, normalleşme yıllarında hisse senetleri, ekonomik çıkarlar ve iş ortaklıkları gibi konular vardır. Ailenin asıl 'dindar' olan üyesi, diğer erkek kardeş Leo olmasına rağmen, bu durumu sorgulayan kişi ailenin 'sanatçı' üyesi Hans olur... Yine kitaba dönemsel olarak bakmaya devam edersek birkaç not daha ilave edebiliriz yazımıza... Savaş sonrası yeniden yapılanma dönemi, toplumu yeniden inşa edecek bireyler açısından bir 'yer edinme' dönemidir aynı zamanda... Bu yer edinme mevzusu daha çok iş, siyaset ve din üzerinden yürür. Dönemin kendi atmosferinde din, yer edinmede etkin bir kanaldır. Katolik veya Protestan olmanız dahi toplum içindeki konumunuzu etkileyebilir. İşte bu yüzden kitap, kurgusunda yoğun bir şekilde mezhep eleştirisi yaptığı için ilk basıldığı yıllarda büyük bir tepki toplamıştır. Yazar da bu süreçte hayatının en zor dönemlerinden birini yaşamıştır... Ancak bu durum görece çok uzun sürmez. Böll, 1985 yılında bir makale yazıp kitaba sonsöz olarak eklemiş. Bu makalede kitabın 20 yıl içerisinde tarihi bir roman niteliğine bürünmesine dikkat çekmiş... Yani ilk basıldığında din karşıtı diye adeta linç edilen bir kitap, 20 yıl gibi kısa bir sürede neredeyse dönemi anlatan bir kaynak kitap hüviyeti kazanır. Çünkü arada geçen sürede toplum dönüşümünü tamamlamış; din kanalı etkisini nispeten yitirmiş, onun yerini farklı kanallar almıştır... Evet, bu kitap ilk bakışta dini yerlebir eder gibi görünse de, derinlere inildiğinde asıl eleştirinin dine değil de dinin metalaştırılmasına olduğu net bir şekilde görülebilmektedir... Bu metalaştırma, bu toplum mühendisliği, güya dini kaynak gösterip özel yaşamları dizayn etme sevdası, bizzat dönemin din temsilcileri tarafından yapılır. Asıl vurucu eleştiri işte bu insanlara gelir. İşaret parmağı bir yeri gösterdiğinde, gösterilen yere değil de işaret parmağına bakanlardan olmamak lazım. (Günümüzde, kendi coğrafyamızda da maalesef en çok bu konunun sancısını çekiyoruz) -------------------------------- Dönemsel penceremizi burada kapatıp evrensel penceremizi açıyoruz şimdi de... Şu ana kadar genel olarak toplumdan ve toplumsal dönüşümden bahsettik. Şimdi, toplumdan çıkıp bireyin kendisine odaklanıyoruz bu defa... Kitabın ilk bölümlerinden birinde şöyle bir ifade geçiyor; "Aslında her insan birbirine yabancı değil midir?" Evet, özünde her insan birbirine yabancıdır. Bu yabancılığı ortak değer veya kavramlar etrafında bir araya gelerek aşmaya gayret ederiz. Mesela burada bizi buluşturan şey edebiyattır. Biz burada bu yazıları yazarken bir başka internet sitesinde birbirine yemek tarifi veren veya futbol üzerine konuşan insanlar bir araya gelmektedir... Bunun sayısız örneği vardır... Tabii bunlar küçük başlıklardır. Bizim gibi birbirine yabancı insanları bir yerde toplar ama çok da ilerisine götürmez. Burada okumayı sevdiği kitapları, türleri veya yazarları bir çırpıda sayabileceğim onlarca okur dostum vardır ama hiçbirinin giyim tarzını veya nükleer santraller hakkında ne düşündüğünü bilmem... Bu noktada tekrar din kavramına dönmemiz gerekiyor. Çünkü din çok daha büyük çaplı bir buluşma noktasıdır. Yediğimiz içtiğimizden tutun da, nasıl evlenip nasıl çocuk yetiştireceğimize kadar kapsayıcı ve birleştirici bir etkisi vardır üzerimizde... Bu noktadan bakıldığında, evet din bireylerin kendi içindeki yabancılaşmasına gerçek bir çözüm üretebilir. Zaten dinin özünde sürekli paylaşmak, cemaat olmak, ortaklaşa üretmek ve beraber ibadet etmek gibi insanları bir araya getiren emir ve tavsiyeler yer alır. Ancak dini bu özünden kopartıp çeşitli mezhep ve benzeri bölünmeler üzerinden bir nevi onu çoğaltmaya kalkarsak yeniden başladığımız noktaya, hatta daha gerisine dönmüş oluruz. Çünkü dinin mezheplere bölünmesi; ortak çağrının yanında bireysel veya grupsal farklılıkların devreye girdiği ve bir yerden sonra tamamen bireyi zamana göre dizayn etmeyi öngören yeni kapıların açılmasına olanak tanır... Günün sonunda, tek bir kaynaktan çıkan ve herkesi kapsayan büyük çağrı, önce küçük çağrılara, daha sonra da daha küçük çağrılara bölünerek bireyleri birbirine karşı daha da yabancılaşmış bir konuma getirir. Palyaço, bu katmanlı yapıyı çok başarılı bir şekilde işleyen bir kitap... Aslında ilk bakışta kurguyu, 'bir palyaçonun hayatı üzerinden topluma karşı yabancılaşmış bireyin trajik hikayesi' şeklinde görmek oldukça mümkün. Ancak ben bunun tam tersini savunuyorum. Yani bu yapı içerisinde aslında toplum, kademeli olarak bireye yabancılaşıyor. Çünkü, önce toplumun, sonra ailenin, sonra sevgilinin ve son olarak 'Paylaço'nun bizzat kendisinin, kendisine yabancılaştığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, paylaço kendisini toplumdan soyutlamıyor, toplum zamanla kendi içinde kapanarak (veya bölünerek) Palyaço'yu dışarıya doğru itiyor. Örneğin aşkla başlayan ve yıllarca aşkla devam eden bir ilişki, sadakatsizlik, ilgisizlik, saygısızlık gibi bireysel bir nedenle değil de toplumun kendi içinde türettiği ve dayattığı normlar yüzünden sona eriyor... Bu nedenle, iki farklı yaklaşım arasındaki farkı bence iyi analiz etmemiz gerekiyor... İncelemenin sonuna gelirken, bu kitabı seçerek Böll ile tanışmama vesile olan
1000Kitap İstanbul Okuma Grubu
1000Kitap İstanbul Okuma Grubu
'na, kitabı öneren
Selman Ç.
Selman Ç.
'ye ve yaptığı incelemeler ile Böll'ü radarımıza sokan https://1000kitap.com/HakanS 'ye özel bir teşekkür göndermek istiyorum... Son olarak; Eğer bu TEKNİK incelememi beğendiyseniz beğen butonuna tıklamayı, kanalıma abone olmayı ve arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın lütfen:))) Şaka şaka, yabancılaşma üzerine küçük bir ironiyle bitirmek istedim:)) Herkese keyifli okumalar dilerim...
Palyaço
PalyaçoHeinrich Böll · Can Yayınları · 20191,505 okunma
··
1.078 görüntüleme
Semih Doğan okurunun profil resmi
İşte inceleme budur. En azından “akarı kokarı yok” gibi goygoy yapan paragraflara rastlamadığım için memnun oldum :) Eline sağlık Necip Abi. Kitabı ben de uygun bir zamanımda okuyacağım. Buluşmamız bir sonraki toplantıya kalıyor zaten. Ama elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak :) İncelemede sadece, “Ailenin asıl ‘dindar’ olan üyesi, diğer erkek kardeş Leo olmasına rağmen, bu durumu sorgulayan kişi ailenin ‘sanatçı’ üyesi Hans olur...” cümleni yadırgadım. Çünkü genellikle böyle olur zaten. Sanatçı dediğin topluma ve toplumsal olaylara duyarlı olması gereken kişidir, şimdikilerin aksine. O yüzden ailenin dindar üyesindense sanatçı üyesinin sorgulayan kişi olarak seçilmesi olması gerekendir bence. Onun dışında detaylı incelemenin bütün bölümlerine katılıyorum. Emeğine sağlık :)
Necip G. okurunun profil resmi
Semih çok teşekkürler. Bir sonraki toplantı gerçekten büyük bir buluşma olacak. Ben bu sefer ümitliyim:) O cümleyi yadırgamakta haklısın:) Çünkü ben tasarruf etmek için pek altını dolduramadım o cümlenin:) Sorgulayan kişinin sanatçı üye olması gayet doğal tabii ki. Orada bir taşlama yapmak istedim. Leo mezhep değiştirip bir din okuluna yazılan ve ‘dindar’ bir insan olarak etliye sütlüye karışmayan bir karakter. Sanki dindar olmak kendini hayattan soyutlamakmış gibi bir algı var. Her dinde var bu algı. Kız kardeş mevzusunda güya kendini toplumdan dışlayan palyaço onu sahiplenip ölümün hesabını sorarken, Leo’nun daha kayıtsız kaldığını görüyoruz. Ancak benim ifadem sanki palyaçonun durumu anormalmiş gibi bir anlama çıkabiliyor. Aslında tersini vurgulamak isterken... Tekrar teşekkür ederim güzel düşüncelerin için. Sevgilerimle...
Selman Ç. okurunun profil resmi
Bir Necip Gerboğa klasiği (Soyadını da belli ettik abi ama olsun bilen biliyordur zaten) sorgulayan, sorgulatan bir yaklaşımla ele almışsın kitabı ve bu diğer okurların bu kitabı okuma isteğini de arttıracak. Kitap benim elimde sürünüyor hala tatil vs. çok fazla fırsat bulamıyorum okumaya. O yüzden detaylı bir şey yazamıyorum şu an. Bitince artık toplantıda konuşuruz. Yanlış bir zamanda başladım ama bitecek inşallah.
2 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Selman, hiç önemi yok, dediğin gibi bilen biliyor zaten:) Katılıyorum, kitap çok mevsimlik değil:) Zaman zaman durağanlaşıyor baya... Benim de ilk 100 sayfayı bitirmem 1 hafta sürdü, baktım böyle olmayacak, kalan 150 sayfayı bir günde tamamladım. Sana da böyle bir ateşleme gerekli sanırım:) Buluşmada görüşmek üzere... Sevgiler...
6 sonraki yanıtı göster
Elif okurunun profil resmi
Elinize sağlık çok güzel ve çok yönlü bir inceleme olmuş. Spoiler vermeden de kitap gayet güzel anlatılabiliyormuş bunun başarılı bir örneği diyebilirim. İncelemelerde beni en çok mutlu eden daha önce hiç duymadığım yazar ve eserleri hakkında bilgi sahibi olmak. Çünkü insan okumaya başladıktan belli bir süre sonra ne okuyacağını düşünmeye başlıyor. Bu süreçte incelemeler de kitap okuma kılavuzu gibi geliyor bana. Kitabın içeriği fazlasıyla dikkat çekici özellikle yabancılaşma için söyledikleriniz takdire şayan. Günümüz insanının iyi olamadığı ve çoğu zaman da farkında olmadığı hastalığı bana göre. Okuduğum kitaplardan hareketle söyleyebilirim ki her kitapta sizin de üzerinde durduğunuz kişisel ve evrensel anlamlar mevcut. Yazarlar kendi dünyalarını anlatırken aslında zihinlerine etki eden dış dünyanın yansımalarını da kaleme dökmüş oluyorlar. Ama bunun farkına varabilmek için okumaları çok boyutlu düşünerek yapmak gerekiyor. Başarılı bir örneğini incelemeniz de görmek mutluluk verici. Saygılarımla...
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Elif Hanım. Spoiler konusunda her incelemede elimden geleni yapıyorum. Yine de ne olur ne olmaz diye uyarı notumu da ekliyorum:) İncelemelerin okuyanda bir karşılık bulabilmesi için ona birşeyler vermesi gerekiyor diye düşünüyorum. Yazar ve eser hakkında bir önizlenim yapmak da bunlardan biri olabilir. Yabancılaşma konusu aslında çok uzun bir konu. Kitabın yazıldığı döneme kıyasla günümüzde çok daha baskın ve insanlar üzerinde çok daha etkili. O dönem insanları birkaç temel kavram üzerinden hayatı yaşarlen şimdi yüzlerce binlerce duyum ve kavram arasında kendimize yer arıyoruz:) Güzel düşüncelerinizi paylaştığınız için tekrar teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın...
Lightmorelight okurunun profil resmi
Elinize sağlık. Güzel bir inceleme. Bu alamanlar değişik bir millet. Esasen yeteneklimi çalışkan mi demeli bilmiyorum. Ama her alanda en iyileri var. Online oyun gruplarında bile genelde alman takımları ya lider ya ilk iki üçte. Sırrı nedir. Bakmak lazım. Tahminim o ki bu amerikayı Amerika yapanlar bile alman kurucular olabilir. Neyse bu kadar ütüden sonra kitabın da omurgası olarak anladığım din toplum ilişkilerini alman entelektüellerinin dahi belki eleştirilerin haklılığını on yıllar boyunca anlamamaları bir bakıma umut kırıcı. Bizde kaç yılda anlaşılır acaba. Amerika gibi toplum her milletten olsa iş daha kolay olurdu. Yekpare ve din ve nerde ise ırkçılığa varan milliyetçiliğin bir arada olduğu, bunu keşfeden çıkarcı kişi ve grupların çok rahatlıkla bunu kullanarak amaçlarına ulaştıkları. Diğer bir kesimin ise saldırı boyutunda saygisizliklarinin olduğu bir ortamda dinin ruhunun ortaya çıkması çok zor. Peki ne yapılabilir. Muhtemelen çok farklı fikirler ortaya çıkacaktır ama öncelikle halk falan değil, entelektüel kesimin dini kesfetmesi çok önemli. Evet her Konuda okuma yapan, bilen, en alakasız şeylerin en alakasız şeylerini bilen entelektüel kişi, toplumun %98 inin dinini inceliklerini kadar bilmeliki, menfaatlerine alet edenlere karşı saygıyı hak eden makul mantıklı eleştiriler yapsınlar. Ve bu elestiriler ile din menfaat aracı olmaktan çıksın. Din ile menfaat varsa çok sıkıntılı bir durum. Şöyle ki menfaat elde edemeyen öteki kişi/ler gizli/açık bilinçli/bilinçsiz dine cephe alacaktır. Dolayısıyla negatif duygular menfaat sağlayan grup üzerinden dine olacaktır. Ayrıca menfaat sağlayan kisi/grupta dinin kendini engelleyen kısımlarını sandurleyecek, dini kavramları bu çıkarcılar tarafından kullanıldığı için yozlaşacak, içi bosalacaktir. Sadece bir örnek olarak İslamda yalan söylemenin çok ciddi kınadığı, münafıklık alemetlerinden birincisi ve en önemlisi sayıldığı ve daha yalan ile ilgili bir çok husus bilinse ve burdan hem topluma hem çıkarcılara ciddi, sürekli yürünse belki çok şey kendiliğinden düzelir. Velhasıl dinin içeriğini bilmek çok önemli, ister sol, ister liberal olsun kesinlikle ciddi okuma yapmalılar. Sağcılar mı, bildiğini sananların doğrusunu öğrenmesi en zorudur. İşleri çok zor. Selametle efenim.
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler bu detaylı yorum için. Dinin çıkar grupları tarafından insan veya toplum üzerinde kullanılması yeni bir şey değil. Aşağı yukarı tarihin her döneminde her millette yaşanmış bir mevzu. Bence asıl tehlikeli olan sömüren değil de sömürülen tarafta kalanların, bunu bilmesine rağmen tepki göstermek yerine gizliden gizliye bu çıkar ilişkisinin bir parçası olmayı kabul etmesidir. Ayrıca dediğiniz gibi kesinlikle dinin içeriğini bilmek çok önemlidir ve bunun için bireysel bir çabaya ihtiyaç var. Tekrar teşekkürler, sağlıcakla kalın...
İlknur Demir okurunun profil resmi
Altın Kitaplar Yayınları vardı yıllar önce. Şimdi de devam ediyor yayına ama o eski Altın Kitaplar değil maalesef. Belli bir yaş grubunda olanlar (mesela ben) :) bu yayınevi sayesinde tanışmıştık bir çok yazar ve kitabıyla. Ahmet Arpad’ ın çevirisiyle yayınlamıştı bu kitabı da Altın Kitaplar. Ödünç verdiğim ama geri alamadığım kitaplarımdan biridir :) Can yayınlarından çıkmış galiba kitap aynı çevirmenle. Muhtemelen aynı kitabı dil anlamında günümüze evirip basmışlar. Ama iyi ki de basmışlar. Bazı kitaplar insanoğlunun hiçte sanıldığı kadar kültürel evrim geçirmediğini tokat gibi vuruyor yüzümüze ve güncelliğini hep koruyor. İncelemenizde çok güzel olmuş. Kitabı hatırlattınız bana tekrar. Teşekkürler
Necip G. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim İlknur hanım. Altın Kitaplar’ın altın çağını yaşadığı yılları ben de çok iyi hatırlıyorum:) Bugünün İş Bankası ya da Can Yayınları gibi lokomotifti. Ancak Can Yayınları’nın da hakkını teslim edeyim. Bence Böll üzerine ciddi bir fikirsel ve madden yatırım yapmışlar. Baskılar ve kapak tasarımları çok iyi. Çeviri zaten bahsettiğiniz çevirmene ait. Önünüzdeki dönemde Böll adını daha çok duymamız, kitaplarını daha fazla kişinin elinde görmemiz muhtemel:) Selam ve sevgilerimle...
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Osman Y. okurunun profil resmi
Necip eline sağlık, çok ayrıntılı işlemişsin yine üslubunu da kullanarak. Geçen ayki toplantı kitabını da Semih erkenden inceleyip karşılığını almıştı, bu ay da sen yazdın, zaten en iyi inceleme yazan 10 kişiden ikisi sizsiniz :) Almanlar kaybedince biz de kaybettik diye bir klişe vardır ya malum, kitap bana bunu çağrıştırdı, 50 sene geriden geldiğimizi düşündüm, bir bakıma sevindim bazı yozlaşmaların gecikmesine, bir bakıma da üzüldüm hep geride mi kalsaydık keşke daha mı iyiydi dedim, "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar "sözüne geldim istemsiz.. Kendi dinimiz adına konuşursak, bir gün belki de bütün İslam mezhepleri birleşip neyin ayrışması bu yetti gari diyerek , Kuran yolunu tutacaklar ama olur mu olmaz mı bilmiyorum da güzel bir hayal bu benim için. Birey-toplum meselesini de güzel açıklamışsın, daha fazla uzatmayayım belki bir şeyler yazarım ben de sonra, kitap güzeldi gerçekten. Birikimine sağlık dostum.. :)
Necip G. okurunun profil resmi
Osman çok teşekkürler. Eğer senin bakış açında böyle bir izlenim olmuşsa kendi adıma ayrıca teşekkür ederim. Dediklerin ‘maalesef’ doğru! Bizim kültürmüz, coğrafi konumun da etkisiyle her taraftan etkilenmeye açık bir kültür. Kimi zaman 50 sene kimi zamansa 50 gün gerisen geliyoruz. Küresel ekonomi ve kültür ilişkisinin etkisini de yok sayamayız. Almanlar baskın bir kültüre ve teknolojiye sahip. İki koldan dünyayı etkilemeyi başarabiliyorlar. Mezhepler konusunda da aynı fikirdeyiz. Ancak yazdığın ideal tabloya ulaşmamız için daha çok zaman var gibi görünüyor. İnsanların bunun için biraz bireysel çaba harcaması gerekiyor. Değerli katkın için tekrar teşekkürler. Toplantıda görüşmek dileğiyle...
NigRa okurunun profil resmi
Her zamanki gibi dolu dolu bir Necip G. incelemesi. Abone olmayı, beğen ve repost düğmelerine tıklamayı da ihmal etmedim.
Kapıların Dışında
Kapıların Dışında
kitabının üzerine bu cila gibi oldu, ikisi de savaş sonrası değişimi bize çok güzel aktarmış. İkisi de Alman.
1 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Kevser. Kanalıma abone olmuşsun ya, gerisi hiç önemli değil:)) Almanları keşfetmeye devam... Görüşmek üzere:)
3 sonraki yanıtı göster
özlem okurunun profil resmi
Bu incelemeden sonra kitabı okuma isteğim arttı. Hiç okuyasım yoktu çünkü. Sayfalar bana bakıyor ben sayfalara bakıyorum. Sırf toplantı için okuyacaktım çünkü. Yazdığınız inceleme beni heveslendirdi. Ha gayret bir daha başlayayım 😊
Necip G. okurunun profil resmi
Özlem hanım çok teşekkür ederim, yazdıklarımın böyle bir etkisi olduysa ne mutlu bana:) Açıkçası kitap genelde monolog halinde devam ettiği için bazı bölümlerde akıcılığını kaybediyor. Bazı yerlerde ise kültürel farklılıktan dolayı yazarı anlamakta güçlük çekiyoruz. Ancak genel olarak bakınca, sonunda insana, üzerinde düşünebileceği fikirler bıraktığı kesin. Keyifli okumalar Özlem hanım, toplantıda görüşmek dileğiyle...
Bu yorum görüntülenemiyor
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.