Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne olursa olsun, oteldeki gençlik hovardalıkları, okumak ve ateşli mektuplar yazmakla sınırlı kalmadı; aşksız aşkların gizlerini de öğretti ona. Otelde yaşam, gün ortasından sonra arkadaşları, gece kuşları, anadan üryan yataktan kalktıkları zaman başlıyordu; öyle ki, Florentino Ariza işten geldiğinde, kendi gizlerine ihanet eden başkişilerin ağızlarından öğrendikleri kentin gizleri üstüne bağıra çağıra yorum yapan çıplak orman perilerinin yaşadıkları bir saray buluyordu karşısında. Çoğu geçmişin izlerini sergiliyorlardı çıplaklıklarında: karınlarında bıçak yarası izleri, kurşun yaraları, aşk yüzünden hançer yaraları, kasap doktorların sezaryen dikişleri. Kimileri gündüzleri umarsızlık ya da gençlik sakınımsızlığının ürünü küçük çocuklarını getirtiyorlar, içeri girer girmez de, o çıplaklar cennetini yadırgamasınlar diye soyuyorlardı onları. Herkes kendi yemeğini kendisi pişiriyor, Florentino Ariza'yı yemeğe çağırdıklarında herkesten daha iyi yemek yiyordu, çünkü pişirdiklerinin en iyisini seçiyordu. Günbatımına dek süren günlük bir şenlik oluyordu; çıplaklar şarkı söyleyerek banyoların önünde sıraya giriyorlar, birbirlerinden ödünç sabun, diş macunu, makas istiyorlar, birbirlerinin saçlarını kesiyorlar, giysilerini değiş tokuş ediyorlar, içe dokunan soytarılar gibi boyanıp gecenin ilk avını yakalamak için sokağa çıkıyorlardı. O andan başlayarak, otelin yaşayanları kişiliksiz, insancıllıktan yoksun oluyordu; karşılığında para ödemeksizin bu yaşama katılmak olanaksızdı.
Sayfa 103Kitabı okudu
Çoğu yaşlı başlı olan bir sürü turist, en şık yazlık giysileri içinde, kaldırımda bir sürüngen yavaşlığıyla ilerliyorlardı. Arada bir çiftlerden biri duraklıyor, otel rıhtımında içki içen müşterilere ve onların gerisindeki dev günbatımı sahnesine, kızıllaşmış sulara onaylayarak bakıyorlardı. Yaşlı bir bey, karısını ön plana yerleştirdi ve sıska, titrek bacaklarını büküp yarı yarıya çömelerek bir resim çekmek istedi. Kadının hemen arkasına düşen masada içki içen kişiler, kadehlerini objektife doğru kaldırarak iyi niyetle gülümsediler. Oysa fotoğraf çeken doğallık istiyordu besbelli; çömeldiği yerden doğruldu, öteki elini şöyle bir sallayarak onların eski durumlarına dönmelerini istediğini belirtmeye çalıştı. Hepsi de delikanlı olan masa sakinleri onunla ilgilenmeyi bırakıp birbirlerine döndüklerinde yaşlı adam yeniden makinesini kaldırıp titrek bacaklarını büktü. Oysa bu arada karısı biraz öteye gitmiş, elindeki bir şeye bakmakla oyalanıyordu. Güneşin son ışınlarını çantasına sokmak istercesine sırtını objektife dönmüştü. Kocası ona sertçe seslenince hemen eski yerini aldı. Ama çantasını çat diye kapattığında arka plandaki gençler yeniden canlandılar, koltuklarını objektife göre ayarlayıp bir kez daha kadehlerini kaldırdılar ve masum masum sırıttılar. Yaşlı adam sinirli bir "of' çekerek karısını bileğinden tutup çekti, onların uzaklaştıklarının farkına bile varmayan gençler ise kadehlerini ve gülücüklerini birbirlerine çevirdiler.
Sayfa 15 - IKitabı okudu
Reklam
Ne olursa olsun, oteldeki gençlik hovardalıkları, okumak ve ateşli mektuplar yazmakla sınırlı kalmadı; aşksız aşkların gizlerini de öğretti ona. Otelde yaşam, gün ortasından sonra arkadaşları, gece kuşları, anadan üryan yataktan kalktıkları zaman başlıyordu; öyle ki, Florentino Ariza işten geldiğinde, kendi gizlerine ihanet eden başkişilerin ağızlarından öğrendikleri kentin gizleri üstüne bağıra çağıra yorum yapan çıplak orman perilerinin yaşadıkları bir saray buluyordu karşısında. Çoğu geçmişin izlerini sergiliyorlardı çıplaklıklarında: karınlarında bıçak yarası izleri, kurşun yaraları, aşk yüzünden hançer yaraları, kasap doktorların sezaryen dikişleri. Kimileri gündüzleri umarsızlık ya da gençlik sakınımsızlığının ürünü küçük çocuklarını getirtiyorlar, içeri girer girmez de, o çıplaklar cennetini yadırgamasınlar diye soyuyorlardı onları. Herkes kendi yemeğini kendisi pişiriyor, Florentino Ariza'yı yemeğe çağırdıklarında herkesten daha iyi yemek yiyordu, çünkü pişirdiklerinin en iyisini seçiyordu. Günbatımına dek süren günlük bir şenlik oluyordu; çıplaklar şarkı söyleyerek banyoların önünde sıraya giriyorlar, birbirlerinden ödünç sabun, diş macunu, makas istiyorlar, birbirlerinin saçlarını kesiyorlar, giysilerini değiş tokuş ediyorlar, içe dokunan soytarılar gibi boyanıp gecenin ilk avını yakalamak için sokağa çıkıyorlardı. O andan başlayarak, otelin yaşayanları kişiliksiz, insancıllıktan yoksun oluyordu; karşılığında para ödemeksizin bu yaşama katılmak olanaksızdı.
Canımın gölgesi kaçıyor bir alfabeler günbatımına, kitapların ve sözlerin sisine. Canımın gölgesi! Ulaştım özlemin durduğu sınıra ve gözyaşı damlası dönüştü ruh mermerine. (Canımın gölgesi ! )
Sonrası sonsuz bir hüzün olsa da, geri dönüşün bit kelebek ömrüyle sınırlı hazzını yaşamak…
Bırakacağım artık çizgileri bir yana Sayıları saymayı da Çıkacağım sınırlı geometrilerin odalarından Sezgi alanlarının genişliğine sığınacağım Çıplağım ben, çıplağım, çırılçıplağım Sevgi sözcüklerinin arasındaki kadar çıplak Ve aşktan benim tüm yaralarım Aşktan aşktan aşktan!
Reklam
Geceye bir şiir bırakmak istedim. Bölmek istemediğim bir şiir..
ve bu benim yani bir yalnız kadın ve soğuk bir mevsimin eşiğinde belirsizliğini anlamanın başlangıcında, tüm yeryüzü varlığının yalın ve kederli umutsuzluğunu, gökyüzünün güçsüzlüğünü, bu betona kesmiş ellerin akıp gitti zaman gitti zaman ve saat tam dört kez çaldı dört kez çaldı aralık ayının yirmisi bugün ve artık mevsimlerin gizini
şiir adı=soğuk mevsimin başlangıcına inanalımKitabı okudu
Uzay-zaman yerkürenin yüzeyi gibidir ama fazladan iki boyutu daha vardır. Yerkürenin yüzeyi sonlu büyüklüktedir ama bir sınırı ya da kenarı yoktur: günbatımına doğru yelken açsanız, yeryüzünün kenarından düşmezsiniz ya da bir tekillikle karşılaşmazsınız. (Böyle olduğunu biliyorum çünkü dünyayı dolaştım!) 
Bırakacağım artık çizgileri bir yana Sayıları saymayı da Çıkacağım sınırlı geometrilerin odalarından Sezgi alanlarının genişliğine sığınacağım Çıplağım ben, çıplağım, çırılçıplağım Sevgi sözcüklerinin arasındaki sessizlikler kadar çıplak Ve aşktan benim tüm yaralarım Aşktan aşktan aşktan!
Sayfa 21 - kırmızı kedi yayıneviKitabı okudu
Bırakacağım artık çizgileri bir yana Sayıları saymayı da Çıkacağım sınırlı geometrilerin odalarından Sezgi alanlarının genişliğine sığınacağım Çıplağım ben, çıplağım, çırılçıplağım Sevgi sözcüklerinin arasındaki kadar çıplak Ve aşktan benim tüm yaralarım Aşktan aşktan aşktan!
Reklam
Bırakacağım artık çizgileri bir yana Sayıları saymayı da Çıkacağım sınırlı geometrilerin odalarından Sezgi alanlarının genişliğine sığınacağım Çıplağım ben, çıplağım, çırılçıplağım Sevgi sözcüklerinin arasındaki sessizlikler kadar çıplak Ve aşktan benim tüm yaralarım Aşktan aşktan aşktan!
Gerçek uzay-zamana dayalı klasik kütlesel çekim kuramında, evren yalnızca iki olanaklı biçimde davranabilir; ya ezelden beri vardır, ya da geçmişte, sonlu bir zaman önce bir tekillikte başlar. Öte yandan, çekimin tanecik kuramında bir üçüncü olasılık doğar. Zaman doğrultusunun, uzaydaki doğrultularla aynı temelde olduğu Euclidgil uzay-zamanlar kullanıldığından, uzay-zamanın, bir sınır ya da kenar oluşturan tekillikler içermeden, sonluluğu olanaklıdır. Uzay-zaman yerkürenin yüzeyi gibidir ama fazladan iki boyutu daha vardır. Yerkürenin yüzeyi sonlu büyüklüktedir ama bir sınırı ya da kenarı yoktur: günbatımına doğru yelken açsanız, yeryüzünün kenarından düşmezsiniz ya da bir tekillikle karşılaşmazsınız. (Böyle olduğunu biliyorum çünkü dünyayı dolaştım!) Euclidgil uzay-zaman, sonsuz sanal zamana doğru uzanıyorsa, ya da sanal zamanda bir tekillikte başlıyorsa, klasik kuramdaki evrenin ilk durumunun saptanması sorunun aynasıyla karşılaşırız: evrenin nasıl başladığını Tanrı bilebilir ama biz şöyle ya da böyle başlamasına ilişkin belli bir neden bulamayız. Öte yandan, çekimin tanecik kuramı yeni bir ufuk açmıştır; uzay-zamanın sınırı olmayabilir ve böylelikle sınırdaki davranışı bilmeye de gerek yoktur. Bilim yasalarının işlemediği tekillikler ve uzay-zamanın, sınır koşullarını saptamak için Tanrı'ya ya da bazı yeni yasalara başvurmanın gerekeceği bir kenarı olmayacaktır. Denilebilir ki: "Evrenin sınır koşulu, sınırı olmamasıdır." Evren, tamamıyla kendine yetecek ve kendi dışındaki hiçbir şeyden etkilenmeyecektir. Ne yaratılacak ne de yokedilecektir. Yalnızca OLACAKTIR.
Sayfa 230 - Milliyet YayınlarıKitabı okudu
Dile benden ne dilersen ey gözleri benden öte uzaklara dikili sesimi duymayan sevgili Emaneten aldığım sözlerle şiir yaptım sana Taksana boynuna, yakana, saçına Günahımı işledim İlk defa dedim: istiyorum, istiyorum, istiyorum Dile benden ne dilersen Sıfırı tüketmiş benden Sana utancımdan vereyim Beş para etmez dizelerimden İste yanlışlığımı sana biriken özlemlerimi Dilersen… ki dilemezsin Eğer dilersen… Ama dilemezsin ki!
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.