"Bu kadının yüreğinin derinliklerinde, onulması imkansız yaralar açılmıştı. Bununla birlikte, açılan bu yarayla sıradan insanların hiçbir zaman erişemeyeceği güzellikte tecrübeler kazanmış, bu tecrübeleri onu bir mücevher gibi parlatmıştı.
Kadın sahip olduğu bu değerli tecrübenin farkındaydı ve onu bir mücevher gibi sonsuza dek yüreğinin derinliklerinde saklamak istiyordu.. Ne talihsizliktir ki sarıp sarmalayıp korumak istediği mücevher, aynı zamanda kendisine ölümden beter bir ıstırap yaşatan yaranın ta kendisiydi. Yarası ve mücevheri... Bir kağıt parçasının ayrılması imkansız iki yüzleri gibiydi."
"düşün, kalemimi sen tuttun yazarken
yeni okula başlayan bir çocuğa yardım eder gibi
öyle acemilikler yaptım ki ben
hiç kalır bu şiir onların yanında ve
nasıl ayaktayım diye şaşıyorum bazen."
"mesuttum. bu saadeti bana sen vermiştin. her şeyi iki üç misli daha çok seviyordum. buna sebep sendin. sendin ama, yine bu işte en talihsiz de sendin. sana güveniyor, senin arkadaşlığından hoşlanıyor, ama sana durmamacasına gülüyordum. ne sobanın başındaki uykumda, ne de sonra yatağımda rüya görmedim.
sabahleyin uyanır uyanmaz aklımda idin. güldüm. kalktım. bunu anlatmaya sana geldim. ne dersin?"
”Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide bir böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum.”