Tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeciğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz. Ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyülü anın varlığını
Sayfa 23 - Can Yayınları
Alp Aslan, üzeri yastıklarla dolu ahşap bir kerevette oturmaktaydı. İki adam, birbirine meydan okurcasına bakıştı. Sultan buyurdu: +Dört kazığa bağlansın, gerip parçalayın! Yusuf küçümseyen bir bakış fırlattıktan sonra haykırdı: - Erkekçe dövüşene bu ceza hak mı? Alp Aslan cevap vermedi. Başını çevirdi. Yusuf ona seslendi: -Sana söylüyorum, karı
Reklam
insan, tehlikeye atılmayı bilmeli, diyordu. yaşamın mucizesini ancak beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz. tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyordu bize. oysa biz her gün böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz. ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi o büyülü anın varlığını keşfediyor. o büyülü an belki de sabah anahtarı kilide soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli. ama öyle bir an var ve o anda yaldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçekleştirmeye hazır hale getiriyor. mutluluk kimi zaman bir kutsamadır-ama çoğu zaman bir fetihtir. günün o büyülü anı değişmemize yardım ediyor bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor. acı çekeceğiz zor zamanlar yaşayacağız ne var ki bunlar geçici, iz bırakmayan dönemler olacaktır. ve daha sonra geriye dönüp gururla ve inançla bakacağız. kendini tehlikeye atmaktan korkan kişiye ne yazık! çünkü o kişi belki de hiç düş kırıklığına uğramayacak ve peşinden koşacak bir düşü olanlar kadar acı çekmeyecek.
Pek çok insan beklenti yükledikleri insanları sevdiğine inanıp, aralarındaki bağın gelişip zenginleşmesine katkıda bulunmamasına rağmen o insanlar tarafından yaşatılmayı bekleyebiliyor. Oysa, hayatımızın ilk dönemlerinden bu güne taşıdığımız alacaklarımızı, yetişkin insan olarak kurduğumuz ilişkilerden tahsil etme hakkına sahip değiliz. Bu talebimizde direndiğimizde, genellikle kendileri de tahsilat peşinde insanlarla karşılaştığımızdan, ilişkilerimiz düş kırıklığıyla sonlanıp tükeniyor. Ancak, yalnızca başkalarının değil, kendimizin de masum olmadığını, kendimizi ve onları yargılamadan kabul etmeye başladığımızda, çocukken yitirdiğimiz masumiyetle biraz olsun yeniden buluşma umudunu taşıyabiliriz.
Ataol Behramoğlu’ndan İsmet Özel’e 5. Mektup
Boyle aşağılık bir ortamda ulaştığın yer çok önemli. Sen bu güne kadar yazdığın şiirlerle herhangi bir başka ülkede ol­saydın şimdi herkesin tanıdığı, sevgiyle izlediği, radyolarda boyuna şiirleri okunan, röportajlar yapılan, gazetelerde hakkında haberler yayınlanan biri olurdun. Tıpkı Puşkin gibi. Ne yazık ki kahpece bir ortamda yaşamaktayız. Hayatımız acılarla, düş kırıklıklarıyla, zorlu didişmelerle geçecek. Ama umutsuz değiliz. Çünkü haklıyız. Başaracağız. Türkiye’de eylem yoğunluk kazandıkça bizim şiirlerimiz de elden ele dolaşacak.
"Hayat bizim suskunluğumuzda söyler şarkısını ve uykumuzda düş görür. Yenik düştüğümüzde ve aşağılandığımızda bile, Hayat yükseklerde kurar tahtını. Ağladığımızda da, Hayat güne gülümser ve biz zincirlerimizi sürüklesek bile, o özgür kalır.
El MustafaKitabı okudu
Reklam
Uzak bir ülkeye gittiği zaman oranın geleneklerine ayak uydurabilmek için o güne dek edindiklerinin çoğunu kafasından silip atabilmeli insan. Yoluna baş koyduğu düşünceleri, hatta taparcasına bağlandığı inançları bile unutmaya hazır olabilmeli. Öyle zamanlar olur ki, eskiden yaşamına yön veren ilkelere taban tabana ters düşmesi bile gerekebilir. Değişikliklere kolayca ayak uydurabilenler için neşe ve mutluluk kaynağıdır bu yenilikler. Ama eski alışkanlıklarından kurtulamayan kimseler sudan çıkmış balığa dönerler yabancısı oldukları yeni ortamın baskısı karşısında. Hem ruhça hem bedence çöküntüye uğrarlar, bir türlü akıl sır erdiremedikleri yeni yasaklara kazan kaldırırlar. Binbir türlü terslikler baş gösterir. Bu yabancı çevrede düş kırıklığına uğrar insan; acı üstüne acı, sıkıntı üstüne sıkıntı çeker artık. Böyleleri için yapılacak şey, iyisi mi iş işten geçmeden bir an önce sılaya dönmektir
Size hep işin bir lanet ve çalışmanın talihsizlik olduğu söylendi. Fakat ben size diyorum ki, çalışırken yeryüzünün en ırak düşünün; daha o düş doğarken sizin payınıza düşmüş parçasını gerçekleştiriyorsunuz... Ve çalışmayı sürdürmekle, aslında hayatı sevmiş oluyorsunuz... Hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sır­rına ermek demektir. Fakat eğer ıstırap çekerken, doğ­duğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız, o zaman size cevabım şudur: Yazılanı silecek olan sadece alın terinizdir.
Sayfa 14 - İş Bankası Yayınları
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.