Bu kısacık ama ayrıntılarla enfes bir şekilde zenginleştirilmiş kitabı çok severek okudum. Kitabın ana sorusu şu; kan bağı mı yoksa sevgi bağı mı? Ben kan bağına inanmam, biri ile kan bağım olduğu için onu sevmek zorunda olduğum fikrini saçma bulurum. Bu kitap da bunun en güzel örneklerinden birini sunuyor. Kitabı okurken her an kötü bir şey olmasını beklediğimi fark ettim. Bunun iki sebebi olabilir; romanı ya da öyküyü mutlu bir hayatın değil mutsuz bir hayatın oluşturacağını sanmam ya da sürekli korkunç şeylere maruz kalan bir toplumun ferdi olduğum için hep felaket bekliyor olmam. Bu kitap mutlu bir şeylerin öyküsünün yazılabileceğinin de bir örneği. Belki de Keegan, bizi sürekli kötü bir şey olacağı beklentisi ile diken üstünde tutmaya çalışmış ve sonunda da şaşırtmayı amaçlamıştır. Eğer buysa amacı cidden başarmış. Okurken Faulkner okuyor gibi hissettim, Keegan’ın etkilendiği yazarlara bakayım dedim, bulamadım bir şey ama merak etmediğim başka bir şey buldum. Kitabın filmi varmış. Kitabı bitirir bitirmez filmi de izledim. Filmin adı The Quiet Girl (Sessiz Kız). Yine bir önyargıyla başladım izlemeye ( ne çok önyargım varmış yahu) aslında önyargı değil de daha önceki tecrübeler diyelim çünkü bugüne kadar okuduğum hiçbir kitabın filmini beğenmedim. Ama bu film beni yanılttı, çünkü gerçekten iyi bir filmdi. Kitabı da filmi de tavsiye ediyorum.