Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
sonunda evime vardım işte, yarı gölgede, bir sandalyeye oturmuşum, başım öne sarkmış, nemli dudaklarımın dizlerime değdiğini hissediyorum, ancak bu şekilde şekerleme yapabilirim. bazen orada öylece, geceyarısına kadar tortop olmuş bir şekilde kalırım, uyanır, başımı kaldırırım, dizlerimin hizasında pantolonum salyaya batmıştır çünkü iyice iki büklüm olmuş, iyice tortop oturmuşumdur, tıpkı kışın küçük bir kedi gibi, sallanan koltuğun ahşap ayağı gibi; kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun don kişot'uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
Sayfa 15
otuz beş yıldır atık kâğıt presliyorum, bütün bu zaman boyunca mahzenime öyle çok güzel kitap boşaltıldı ki üç ambarım olsaydı üçü de dolardı. ikinci dünya savaşı'nın sonunda, bir gün presime bir sepet dolusu kitap boşaltıldı; ilk şoku atlatınca o biblo gibi kitaplardan birini açtım, prusya kraliyet kütüphanesinin damgasını taşıyordu. ertesi gün
Sayfa 17
Reklam
aklımda sadece sandburg'un şu dizeleri vardı: insandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığım çivisini dövecek kadar demir kalır sadece.
Sayfa 19
kilometrelerce okunacak şeyle yüklü tavanlığın altında sarhoş, sırtüstü uzanmış yatarken bazı şeyleri, son derece nahoş bazı şeyleri düşünmeye korkarım, örneğin, ceketinin ters çevrilmiş kolunda bir gelincik yakalayan ve tavukları yaraladı diye adil bir şekilde öldürmeyip de hayvanın kafasına bir çivi çakarak serbest bırakan şu korucuyu düşünmemeye çalışırım. hayvan avluda ölene kadar uluyarak koşmuş... bir yıl sonra korucunun oğlu bir beton karma makinasını onarmaya çalışırken elektrik çarpmasından ölmüş. dün birdenbire kurşun harcamak konusunda cimri davranan ormancının, rastgeldiği bütün kirpileri sivri bir kazığa geçirerek öldürdüğünü hatırladım, ta ki günün birinde karaciğer kanserine yakalanana kadar; adam üç ayda öldü, karnında bir tümör ve beyninde dehşetle. kitapların bana karşı komplo kurduğunu işittiğimi sandığım zaman, bu tür düşünceler paniğe sürüklüyor beni, öyle dengemi bozuyor ki bu durum, pencerenin yanında bir sandalyede uyumayı tercih ediyorum, önce beni sivrisinek gibi ezip sonra da, tıpkı kafesli bir asansör gibi, yeri delerek mahzene kadar giden kitapların görüntüsünden dehşete düşüyorum. insanın yazgısından kaçamadığını görüyorum: mahzende iş üstündeyken kafama kitaplar, şişeler, hokkalar, zımbalar yağar tavandaki açıklıktan, evimde de her akşam kitaplar düşüp öldürecek gibi olur beni, ya da en iyisinden ağır yaralanmaktan kıl payı kurtulurum. tuvaletin ve odamın tavanına astığım o damokles'in kılıcı yüzünden çıkıp bira almak zorunda kalırım, o berbat sona karşı tek kalkanımdır bira.
Sayfa 23
düşünce mücadelesi herhangi bir silahlı mücadele kadar korkunçtur. rimbaud
Sayfa 28
Reklam
avluya çıkarken sendeliyordum, keyiften yüzü ışıl ışıl olmuş şefim hedvicka adındaki bir satıcı kızı tartıyordu, ah, o, iş üstündeydi! ben nasıl kitaplara düşkünsem şef de kızlara düşkündü, hepsini aynı şekilde tartıyordu: önce kağıtlarıyla, sonra da tek başlarına; sonra ağırlıklarını küçük bir deftere kaydediyordu, çevresindeki hiçbir şeyi görmeden kızlarla gülüp şakalaşıyordu, tartının üzerinde fotoğraflarını çekmek istercesine hazırlıyordu onları; her seferinde, sarılıp memelerini ellerken berkel tartıları konusundaki ayrıntıları anlatıyordu; ibrenin işleyişini gösterirken, tıpkı bugün hedvicka'ya yaptıgı gibi kızların arkasına geçiveriyor, elleriyle kalçalarını sarıyor, yüzünü saçlarına gömüp aç kurt gibi kokusunu içine çekiyordu... ne sevinç çığlıkları, ne iltifatlar; son tartma işleminden beri hedvicka şişmanlamamıştı! şef iki eliyle kızın tartıdan inmesine yardım ediyor, küçük bağırışlarla belini kavrıyor... hoop, burnunu memelerin arasına sokuyordu. sonra tartılma sırası ona geliyordu, kişniyor, gencecik bir dişi geyik görmüş ihtiyar bir geyik gibi böğürüyordu; hedvicka da onun ağırlığını, hiçbir yere açılmayan bir kapının yan tarafına yazıyordu.
Sayfa 79
yaşayan her şeyin mutlaka bir düşmanı var.
Sayfa 93
376 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
BİR İÇ ÇEKİŞ ÖYKÜSÜ: HEBA Kimseler fethetmedi manâsını davamızın Biz dahi hayranıyız dava-yı bî-manâmızın Yenişehirli Avni Bir anahtar kilidinin kıvrımında saklı, nice anılar taşır insan kalbinde. Bir anahtar, ne çok kapıyı açar ve ne çok kapıyı kilitler hayatımızın üzerine. Teşbihte hata var aslında; bir anahtar, yalnızca kendi kilidini açar!
Heba
HebaHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 20164,591 okunma
O karanlık, soğuk şehir, o gürültülü, kasvetli yalnızlık bir anda eriyip yok oldu, tek işi öylece durup gelebilecek herkesi beklemek olan biri çıkıp insanı kurtararak bütün buzlarını çözebiliyordu; tekrar özgürce nefes alıp o çelik zindanın ortasında yaşamın aydınlık hafifliğini tekrar hissedebiliyordunuz. Bunu bilmek, pek çok elin dokunuşuyla aşırı kirlenmiş, yaşlılıktan katılaşmış, aşınmış da olsa, korkularından kurtulmak için tutunabiliecekleri, sarılabilecekleri herhangi bir şeyin olduğunu hissetmek yalnızlar için, kendi içine hapsolmuş insanlar için ne mucizevi bir şeydi. Benim o gece başım dönerek tekrar yüzeyine çıktığım yalnızlığın en dibine vurduğumda unuttuğum şey işte buydu, en sona kalan bu insanların bir yerlerde, son bir köşe başında, her türlü teslimiyeti karşılamaya, her türlü ateşi söndürmeye hazır hep bekliyor olduklarıydı, hem de her zaman hazır bekleyişlerinin sunduğu o müthiş şey karşısında, insani varlıklarının o büyük armağanı karşısında ölçüsüzce küçük kalan ufak bir para karşılığında.
Sayfa 51 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.