Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
377 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Mazlum ÖZEL ‘KANLI TOPRAKLAR’ ROMAN İNCELEMESİ YAPI: 1-Romanın Kimliği: 1934 yılı, Ağustos sonları. 2-İsim-içerik ilişkisi: Romanda geçen tüm haksızlıklar, ölümler, toprak(lar) için yaşanmıştır. 3-Olay örgüsü ve karakter analizleri: Romanın baş karakteri olan Topal Nuri’nin(bundan sonra Topal ismiyle
Kanlı Topraklar
Kanlı TopraklarOrhan Kemal · Everest Yayınları · 2018454 okunma
Kazım Koyuncu
“Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar’a, ateş hırsızlarına, Ernesto Che Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz… Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.” Aramızdan ayrılışının 11. yılı... Özlem ve sevgiyle...
Reklam
Oğuz Atay
OĞUZ ATAY’A MEKTUP "Sevgili Oğuz Atay, Belirsiz bir zamandan yazıyorum sana bu mektubu. Hangimizin şimdiki zamanı daha kıymetli diye düşünmeden. Bilirim sevmezsin geçmiş zaman güzellemelerini. O yüzden sana biraz gelecek haberleri vermek istedim. (Gelecekten haberler diyecektim utandım, falcılara bile saygı duymak lazım.) Önce
Her açıdan Asr-ı Saadet'teki muhteşem örneklere benzerlerdi. Zaten maksatları onlara benzemekti. Bir anlamda Asr-ı Saadet'i kendi çağlarına taşımak için çabalıyorlardı. Bu çabalarının üzerine "rahmet" indi ve büyük bir devlet ihsan edildi: Osmanlı Devleti... Acaba bu büyük oluşu hak eden "insan"m özellikleri nelerdi? Bu
Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. 'Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin?' diyorlar. 'Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir kaşık toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu? Hiç olmaz olur mu? Arayıp, bulup görmek lazım. Bunun için de kenarı köşeyi araştırmak istemez. Her şey apaçık ortada, göz önünde. Sade güler yüzlü, bahtiyar insanlar değil, bahtiyar köpekler bile var. Ben de karar verdim, bu sefer açlıktan, ızdıraptan, nefretten değil... rahattan, tokluktan, sevgiden bahsedeceğim. .. "Bahtiyar Köpek" adlı öyküden 1946
“Eğer bir çocuk kavga ve gürültü içinde yaşarsa kavgacılık öğrenir. Eğer bir çocuk korku içinde yaşarsa korkmayı öğrenir. Eğer bir çocuk daima ona acıyan insanlarla beraber yaşarsa kendini zavallı hissetmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk kıskançlık içinde yaşarsa nefret etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk cesaret ve heyecana değer verilen bir çevrede yaşarsa kendine güvenmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk övmeyi bilen insanlarla beraber yaşarsa başkalarını da takdir etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk sevgi içinde yaşıyorsa sevmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk kendini adam yerine koyan bir çevrede yaşıyorsa hayatta erişmek için çalışmaya değer bir amacı olmasını öğrenir. Eğer bir çocuk dürüst hareket eden insanlar içinde yaşarsa adaletin ne olduğunu öğrenir. Eğer bir çocuk sözlerine güvenilir insanların içinde yaşarsa hakikatin ne olduğunu öğrenir. Eğer bir çocuk açık kalpli, güler yüzlü ve anlayışlı insanların arasında yaşarsa dünyanın gerçekten yaşamaya değer, güzel bir yer olduğunu öğrenir.” Ann Landers
Reklam
“Eğer bir çocuk kavga ve gürültü içinde yaşarsa kavgacılık öğrenir. Eğer bir çocuk korku içinde yaşarsa korkmayı öğrenir. Eğer bir çocuk daima ona acıyan insanlarla beraber yaşarsa kendini zavallı hissetmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk kıskançlık içinde yaşarsa nefret etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk cesaret ve heyecana değer verilen bir çevrede yaşarsa kendine güvenmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk övmeyi bilen insanlarla beraber yaşarsa başkalarını da takdir etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk sevgi içinde yaşıyorsa sevmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk kendini adam yerine koyan bir çevrede yaşıyorsa hayatta erişmek için çalışmaya değer bir amacı olmasını öğrenir. Eğer bir çocuk dürüst hareket eden insanlar içinde yaşarsa adaletin ne olduğunu öğrenir. Eğer bir çocuk sözlerine güvenilir insanların içinde yaşarsa hakikatin ne olduğunu öğrenir. Eğer bir çocuk açık kalpli, güler yüzlü ve anlayışlı insanların arasında yaşarsa dünyanın gerçekten yaşamaya değer, güzel bir yer olduğunu öğrenir.” Ann Landers
Çağımızda olguların bu noktaya gelmiş olması, felsefenin zeki insanlar için bile hiçbir yararı olmayan boş bir sözcük haline gelmesi, ne halkın vicdanında, ne de gerçekte hiçbir değer taşımayışı gariptir. Sanırım ki, bunun nedeni, ortalığın boş tartışmalar tarafından işgal edilmiş olmasıdır. Felsefeyi çocuklara erişilmez bir şey gibi betimlemekle ve onlara asık yüzlü, çatık kaşlı ve korkunç bir varlık yaratmakla büyük bir hataya düşülüyor; ona soluk benizli ve korkunç maskesini kim taktı? Felsefeden daha keyifli, daha canlı, daha sevimli, hatta biraz da delişmen diyeceğim hiçbir şey yoktur. O, şenlik ve güzel zaman diler sadece. Mahzun ve asık bir yüz, onun orada duramadığını iyice gösterir. *denemeler 1
Sayfa 210 - Say YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.