Okudum efendim, epeyce ve bolca okudum. Ve okudukça gördüm ki, insan kendisinde gizliymiş. İnsanın sırrı kendiymiş. İnsanın en değerli hazinesi denizler aşıp Kaf dağının ardına bile dolansa, kendi evinin bahçesinde gömülü; insanın cenneti kendi kalbine doğrulttuğu gözlerindeymiş.
Kendime gelmek için gittiğim yollardan, kendime gitmek için evine gelen bir adam olduğumu anlamam da bu vesile ile gerçekleşti. Eve dön, şarkıya dön, gerçek denene sırt dön, hakikat kalbinde kaimmiş, git ama muhakkak kalbine dön, dedim kendime. Hatta doğrusu ben kendime değil, kendim bana. Böyle dedi.
Seslendi: Huzur dünyada bir yerde değil, insanda bir hâlde imiş. Fizan'a gitsem neye yarar, kendime gelmedikten sonra...
Sonsuza uzanan ÇOKLUK ( kesret ),
VAHDET’ in ( teklik) zuhuru (ortaya çıkması ) ve tecellisidir.
Bu sebeble herşey, birbiri ile ilgili ve bağlantılıdır.
( 1 ) aynı ve değişmeyendir, ve her sayıya nüfuz etmiştir.
( 1 ) Allah isminin sayı alemindeki mazharıdır.
( 2,3,4, ün 1 i değildir )
Allah- Esmalar – Mahlukat
Her sayı, kendi suret ve manasına
Mustalem
Aktı kan, kan aktı meşhur meydana,
Bir sır damla damla döküldü elhak.
Kol düştü, baş uçtu, gövde bir yana,
Bir nida hatiften: Sana müstahak.
Bir kadeh sunarız, ezeli serin,
Tanrım, bana Seni aramayı öğret ve ben Seni aradığımda Kendini göster bana. Sen bana öğretmediğin sürece ne Seni arayabilirim ne de Sen Kendini göstermediğin sürece Seni bulabilirim. Bırak Seni özlemle arayayım, bırak arayışımda Sana özlem duyayım: Bırak Seni sevgide bulayım ve bulduğumda Seni seveyim. Tanrım, Seni unutmayayım, Seni tahayyül edeyim ve Seni seveyim diye beni Kendi suretinde yarattığını kabul ediyorum ve bunun için Sana şükrediyorum: Fakat bu suret günahlarla o kadar tüketilmiş ve israf edilmiş ve hataların dumanıyla o kadar karartılmış ki, Sen onu yenilemedikçe ve yeniden yaratmadıkça, adına yaratıldığı amacı gerçekleştiremez. Ruhun gözü kendi hastalığından dolayı mı kararmış yoksa Senin görkeminle mi kamaşmış? Elbette hem kendi içinde kararmış hem de Seninle kamaşmış. Tanrım, bu, Senin içinde ikamet ettiğin yaklaşılamaz ışık. Gerçekte onu görmüyorum, çünkü benim için çok parlak; fakat gördüğüm her neyse, onun vasıtasıyla görüyorum, nasıl güçsüz bir göz güneşin ışığı vasıtasıyla görür fakat güneşin kendisine bakamazsa. Ey yüce ve yaklaşılmaz ışık, ey yüce ve kutsanmış hakikat, Sana bu kadar yakın olan bana ne kadar uzaksın, ben Senin görüşüne bu kadar yakınken Sen benim görüşümden ne kadar uzaktasın! Sen her yerde tümüyle varsın ve ben Seni görmüyorum. Ben Sende hareket ediyorum ve varlığıma Senin içinde sahibim fakat Sana gelemiyorum, Sen içimdesin ve benimlesin fakat Seni hissedemiyorum.
Aziz Anselm
Mecnun Dilinden Gazel
Gönül hayalle avunup, vuslata meyletmez;
Gönül dışında bir yar olduğunu aşık hayal etmez.
Hakikat ehli, kendini güzellik ve cemale kaptırmamalı;
Gerçek aşk asla bir kusur kabul etmez...
Kamil aşk isteyen, sekil güzelliğinden sakınır;
Çünkü sekle bağlanmak, aşığı olgunluk sahibi etmez.
Şekilcilik, aşk ehlinin cehaletine delildir;
Halbuki, akilli olan, bir gün ayrılınacak olanla birleşmez.
Dost, gönülde yerleşse, gözde niçin dolaşsın?
Muhabbet, sabit olsa, öz mekanından göçüp gitmez...
Gönül levhası masiva lekesinden daima beri olmalı;
Tevhit ehli olan, idrak sayfasına zülüften ve benden nakış çekmez...
Mana ehli, sekil için iradesini kaybetmez asla;
Hakikat cevherini mecaz cahilliğine çiğnetmez...
Gönül ehli olan, suret ehlinin hilesine bağlanmaz;
Fuzuli ise bağlanmıştır; demek ki hali idrak etmez...