Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Prof. Dr. Mehmet Görmez bir sohbetinde şöyle ifade ediyor durumumuzu: “Yeni bir uygarlık doğdu. Sanal uygarlık. Bu uygarlık bütün katılımcılarını pasif birer seyirciye dönüştürüyor. Bu uygarlığın en büyük hareket noktası akıl değil gözdür. En büyük eylemi düşünmek değil bakmaktır. Müşahede etmek değil seyretmektir. Göz bu uygarlıkta bir nazar aracı değil bir arzu, istek, şehvet aracına dönüşüyor. Bu da beraberinde bencilliği, duyarsızlığı, doyumsuzluğu getiriyor. Şiddeti doğuruyor. Bu sanal ekran uygarlığında insan hem kendisiyle hem âlemle ilişkisini hakikat üzerine değil, suret ve görüntü üzerinden kuruyor. Bu uygarlık insan hayatında görsel idraki egemen kılıyor. Görsel idrakin egemenliği, aklın idrakini zayıflatıyor. Kalbin idrakini bir çeşit ölümle karşı karşıya bırakıyor. İnsan idrak sahibi bir varlıktır. İdrak hem mantık hem felsefe hem psikolojinin kavramıdır. İnsan kendisi dâhil dışarıdaki âlemi aklıyla ve kalbiyle idrak eder. İnsandan istenen külli bir idrakle hareket etmesidir. Aklı ve kalbiyle. Yalnız duyu organlarıyla değil. İnsan ancak böyle bir idrakle iman edebilir. Ancak böyle külli bir idrakle madde ve manayı, fizik ve metafiziği,mülk ve melekût âlemini birlikte kavrayabilir.”
Reklam
Hakikat ile suret mâkûsen mütenasiptirler. Yani suret kalınlaştıkça hakikat inceleşir. Suret inceleştikce, hakikat o nisbette kuvvet bulur.
Aristo, "Bir şeyi bilmek, onun kaynağını bilmektir." der. Yani bir şey bilmek, onu ortaya çıkaran ilk sebebi bilmektir. Ağacı binmek, tohumu bilmeyi gerektirir. Tohumu bilmek toprağı, suyu, güneşi ve tüm bunların ötesinde canlı olmanın manasını bilmektir. Ve tüm sistemde ilk sebep yani muharrik–i evvel, evrendeki tüm hareketi değişimi, dönüşümü başlatan ilkedir ve bu, ilk muharrik ve ilk sebep olan Tanrı'ya kadar geri gider. Bu bilim ilkesi kelam ve metafiziğe uyarlandığında şu anlama gelir: Âemi anlamak istiyorsan önce onu yaratanı bil.Eseri anlamak istiyorsun önce ustasını tanı. O ilk sebebe geri görüp kaynağı, ilk hareket ettiriciye geri döndüğünde tüm varlığın neden var olduğunu anlayacaksın. İşte o zaman her şey yerli yerine oturacak. İşte o zaman mana ile suret, dil ile hakikat, ifade ile mana yerine bulacak, birbirini bütünleyecek ve insan gerçek manada anlamaya ve ifade etmeye başlayacak.
Bilinmelidir ki, şeriat suret ve hakikatin bir araya gelmesine ibarettir. Suret şeriatın zahiri(dışı), hakikat ise, şeriatın batını (içi) dir.
Bir arif bana şyöle dedi "Hakikat arzına girdiğimde orada bütünü misk kokan bir yer gördüm.İçimizden birisi bu dünyada o kokuyu koklasaydı kokunun gücünden yok olurdu.Onun kokusu Allahın dilediği kimselere uzanır.Orada kırmızı yumuşak altından yapılmış bir yer egirdim.Orada hepsi altından olan ağaçlar vardı.Ağaçların meyveleri de altındı.insan portakal veya başka bir meyveyi alıp yer ve onun tadının hazzının ve kokusunun güzelliğinden kimsenin betimleyemeyeceği bir tat görür.Cennet meyveleri onun karşısında eksik kalırken dünya meyveleri nasıl onunla kıyaslanır.Cisim şekil suret hep altındır.Suret ve şekil bizdeki meyve onun şekli gibidir.Tatta ise farklıdır.Meyvede hiçbir nefsin tahayyül edemeyeceği orjinal nakış ve nefis sülemeler vardır.Nerede kaldı ki bir göz onu görebilsin? Oradaki büyük meyvelerden birisin gördüm söz konusu meyve gök ve yer arasında konulmuş olsaydı yeryüzünde bulunan insanlar gökyüzünü göremezdi.Yeryüzüne konulsaydı ona kat be kat fazla gelirdi.Onu yemek isteyen kimse büyüklüğü bilinen elinin avucuyla ona uzansaydı yine de onu avuçlayabilirdi.O meyve havadan daha latiftir. fakat kişi bu büyüklüğüne rağmen onu elinde tutar.İşte bu akıulların dünyasında imkansız saydığı bir iştir.
Reklam
Okudum efendim, epeyce ve bolca okudum. Ve okudukça gördüm ki, insan kendisinde gizliymiş. İnsanın sırrı kendiymiş. İnsanın en değerli hazinesi denizler aşıp kaf dağının ardına bile dolansa, kendi evinin bahçesinde gömülü; insanın cenneti kendi kalbine doğrulttuğu gözlerindeymiş. Kendime gelmek için gittiğim yollardan, kendime gitmek için evine gelen bir adam olduğumu anlamam da bu vesile ile gerçekleşti. Eve dön, şarkıya dön, gerçek denene sırt dön, dedim kendime. Hakikat kalbinde kaimmiş. Git ama muhakkak kalbine dön.
Ruh, cesed hesabına zaifleşir; cesed, ruh hesabına inceleşir. Suret kalınlaştılar, hakikat inceleşir. Suret inceleştikçe, hakikat o nispette kuvvet bulur.
Evet, hakikat ne kadar zayıf ise de ölmez, suret gibi mahvolmaz. Belki teşahhuslarda, suretlerde seyr ü sefer eder. Hakikat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir. Kışır ve suret ise eskileşir, inceleşir, parçalanır. Tılsımlar - 129
Hulesa tarikat, Allah'tan başkasını atmaya çalışmaktır. Hakikat ise temizlenen kalbe Allah'ın cemalini yerleştirmektir. Tarikatı bitirdikten sonra senin seriatın suret iken hakikat oldu. -Mahmud Ustaosmanoğlu (k.s) / Efendi Hazretlerimizin Sohbetleri 3
Reklam
Bu insan asla dünyaya gelmiş bir Tanrı, ilahi bir varlık, elçi, peygamber veya birinin enkarnasyonu olduğunu iddia etmedi. Ve bulduğu şey de Tanrı değildi. Mutlak sessizliği buldu: kelime yok, fikir yok, suret yok. Muazzam bir doyum buldu ama Tanrı’yı değil, orada teşekkür edecek kimse bile yoktu. Bütün evren oradaydı ve o bütün evrene minnettardı ama ayrı olmadığı için ona teşekkür etmek de söz konusu değildi; kendisi onun parçasıydı.
Sual: Deniliyor ki: Sahabeler Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gördüler, sonra iman ettiler. Biz ise görmeden iman ettik. Öyle ise, imanımız daha kavîdir. Hem, kuvvet-i imanımıza delalet eden rivayet var? Elcevab: Sahabeler o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-i İslâmiyeye muarız ve muhalif iken; -sahabeler- yalnız suret-i
İşte Hazret-i Yunus aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz, istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor, onun denizinden bin derece daha korkuludur.
RÜKÛ VE SECDENİN SIRRI
"Rükû ve secdenin zahirinden maksad, beden ile tevazudur. Bâtınından maksad ise Kalp ile tevazudur. Zira azalarını en şereflisi olan yüzü eşyanın en aşağısı olan toprağa koymakla aslının toprak olduğunu ve yine ona döneceğini hatırlar; gururu kırılır; acizliğini ve zavallılığını anlar. Böylece her işte bir sırr-ı hakikat vardır ki, ondan gafil olan kimsenin yaptığı ibadetten nasibi, suret ve şeklin kendisi olur, başka bir şey olamaz."
ÎMAM-I GAZÂLİ, KİMYÂ-YI SAÂDET, ÇELİK YAYINLARI, İSTANBUL/ 2023 s.129Kitabı okuyor
235 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.