"Haklısınız albayım." Oturdu. "Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: "Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım..."
" Buyurun Nüket hanım birşey mi vardı?
"NÜHBET aslında"
"Şey affedersiniz daha evvel hiç duymadığım bir adınız var.
Haklısınız herkes ilk etapta şaşırıyor biraz"
Eski günlere gidiyorum. İlkokulda sınıfın en haylaz öğrencilerinden biriydim. Ama standart haylazlardan biri değildim. Sınıfın en çalışkanları ile takılırdım. Arkadaşlarımdan biri Ankara Tıp, diğeri Kuleli yi kazandı. Ama derste dinlemeden anlayanlardandım. Garip bi cümle oldu haklısınız. Ne dinlediğimi hatırlıyorum. Ne de evde çalıştığımı. Ama
Bir olay koptuğunda hemen ardından yazılan, çizilen "kardeşlik edebiyatı" samimiyetini o kadar yitirmiş ki, gerçek ile sahte artık kendini belli edemez oldu. 20 yaşında bir genç öldürülüyor, hemen ardından bir açıklama getiriliyor "Yüksek sesle şarkı dinleyenleri uyardı diye öldürüldü."
Kullanılan açıklama dili o kadar duygusuz
Bu kitabın, değerli yazarlarımız Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul tarafından ele alındığı yıllarda ben yurt dışındaydım ve o zamanlar gençliğinde vermiş olduğu bir yaşam hevesi ve enerjisi ile böylesi meselelere çok uzaktım. Özelikle 90’lı yıllar, Almanya’da yaşayan biz Türkler ve Türkiye’den çalışmak için oraya göç etmiş olanlar ile birlikte, başka
Kitap okumanın zamanı yokmuş, yeni anladım galba.
İki sayfa okuyup, gelen misafirlere ikramda bulunduktan sonra tekrar kaldığım yerden devam ederken kavradım bunu...
Yok öyle kitap okumak için mekan oluşturmak, boş zamanı beklemek..
Bizlik şeyler değil bunlar, mutfakta masanın üzerinde, sen kahve hazırlarken sana bakıp göz kırpan kitaplar, yaşama
Karşılaştığımız her şey değiştirilemez ama bir şeyi onunla karşılaşmadan değiştiremeyiz...
Kitap beni baştan sona kadar positive vibes only mottosu ile sabahları kereviz suyu içen influencer tanıtımı içindeymişim gibi hissettirdi. Yazar kitapta sıkça kendi sitesinin reklamını da yapıyor, tamam yapabilir bunda yanlış bir şey yok ancak benim hayatım