Sabahleyin uyandım, sanırım saat sekizdi, oda tamamen aydınlıktı. Ansızın uyanmıştım, bilincim yerindeydi ve birden gözlerimi açtım. O, masanın yanında duruyordu ve elinde de tabanca vardı. Uyandığımı ve ona baktığımı fark etmedi. Birden elinde silah bana yaklaştığını gördüm. Hemen gözlerimi kapattım. Uyur numarası yapmaya başladım.
Yatağıma
Ailemle vakit geçirdiğim zamanlar tam bir saçmalık. Hiçbir şey değişmedi. Babam hala içiyor. Annem hala hırslarına yenik bir insan. Fakat konuşmalarımızı duysanız sanki örnek aileyiz. Geçmişte olanları hatırlayan bir tek ben miyim? Gerçeği tek bilen? Ağzımı açıp tek kelime söylemiyorum o yüzden aslında bir şey fark etmiyor. Ben de onlar kadar yapmacık davranıyorum. Sanki hala bir gün her şey düzelecek diye bir umudum var ve bu hayelden vazgeçmek istemiyorum. Belki de numara yapmaya devam edersek sonunda gerçekten gayet normal bir aile olmayı başarabiliriz.
"YAŞAMLA ÖLÜM ARASINDAKİ YAŞAMI ÖLDÜRMEK İSTİYORUM
Ayakuçlarım soğuk, gece ayaz, kış mevsimi kendini yavaş yavaş gösteriyor, kurumuş dallardan belli... Tam da böyle bir akşamdan, herkese merhaba...
Ne yazacağımı bilememenin yanı sıra, başlığa takılıyor gözüm her seferinde. Başlık, ağır anlam yüklü olsa da akşam karanlığı çökmeden beliren
Ölümü değersizleştiren bir dostluk! Adaletin egemenliği! Doğrunun kutsanması! İnsanı umutlandırmıyor mu? Geleceğin bize ait olduğunun kanıtı bu; gelecek doğru düşünenlerin olacak, doğru hareket eden kadınlar ve erkeklerin... Hayvansı bedenin öfkeli, güçsüz arzuları ile insanın kendine ve benzeri ete, kana olan düşkünlüğü; yüce doğruluk güneşinin doğumundan evvel puslu şafakta ortadan kaybolacak. Mantık -doğru mantık- her zaman galip gelir! Bir gün tüm beşeri dünya, kendine yakışanı kan ve dipsiz bataklıkta değil; yüksek doğru mantıkta bulacak.
youtu.be/zTvo5ONSeYA
Umut bu ya, bu kez boşa gitmeyecek, umutlandığımızla kalmayacağız dedik. Kalsak ne olurdu, o kadar da fena olmazdı. En azından ''benim hala umudum var'' derdik.