Bilimden hangi gizlerimizi saklayacağız
Neyi vereceğiz, vere-vere neyimiz kaldı
Eğer insansak, yakalanıp iki kıskaç arasına
Durup erkekçe bir sabah tan atarken öleceğiz
"Zaman bana da bir nehir gibi geliyor. O nehirde yüzüyorum. Sular akıyor ama hangi damla arkamda, hangisi önümde; nehir mi daha hızlı akıyor, ben mi; su önüme mi geçiyor, arkamda mı kalıyor anlamıyorum. Gerçek olan tek şey bir akış."
Kendimi aramaya çıktım, ama yolu kaybettim hangi sokakta olmam gerekiyor bilemiyorum. Ve artık kendimi aramanın yolunu da kaybettim. Hangi caddeye çıkmam gerekiyor bilemiyorum. Bu minik paragraf kitabın ana hatlarıyla bana düşündürdüğü bir, iki kısımın özeti. Düşüncelerin özeti mi olur derseniz, evet her şeyde olduğu gibi düşüncelerin de özeti olur. Kitabı okumaya başladığım ilk andan son ana kadar içinde olan arayış kendini birçok yolla teşhir ediyor. Gerek diyaloglar, gerek iç düşünüşler ve karakterlerin tasvirinde de bu hava mevcut. Yalın olmayan bir dille anlatılsa da biraz kafa karıştırıcı olsa da bu havanın kokusunu her türlü alıyorsunuz kitap boyunca. Kitapta kullanılan üstkurgu ve zihin akışı teknikleri okuru karmaşa içine sokuyor, çok fazla olmamakla birlikte olayların idrakını güçleştiriyor. Küçük bir olayın tasviri yapılırken bir anda kendinizi bambaşka olaylar ve mekanlarda bulabiliyorsunuz. Bazı olayların bağlantısız akımlarına kapılabiliyorsunuz. Bu da doğal olarak okuru biraz sıkıyor. Kitapta en çok dikkatimi çeken şeylerden biri ana sahnede yer alan karakterlerin isimleri oldu. Kurgu içinde karakterlerin hepsinin isimleriyle ters bir şekilde bağlantılı olduğunu seziyorsunuz ve bu da ortaya güzel bir ironik durum çıkarmış oluyor. Diğer bir yandan kitap, toplumun bir çok çatışmasını işliyor karakterler aracılığıyla. Doğu-Batı çatışmasının sağlam bir şekilde işlendiğini görüyoruz.Karakterlerin zaten isimlerine ters olan hallerine şahit oluyoruz ve toplumun bel kemiğini oluşturan birçok konuya ev sahipliği yaptıklarını görüyoruz çok yalın bir şekilde ortaya konulmasa da.
Kaç yaşında olursanız olun, hayatınızın hangi noktasında olursanız olun feyz almak için okunması gereken bir kitap bence. Özellikle bu yayınevinin baskısını çok beğendim. Gayet açık ve güzel bir çeviri yapmışlar. İleride tekrar okumak istiyorum.
ErmişHalil Cibran · İnsan Kitap · 201770,9bin okunma
Şu an bu incelemeyi yazarken ağzım, burnum kum dolmuş gibi hissediyorum. Sanki yutkunsam kitaptaki gibi boğazımdan aşağıya beton gidecekmiş gibi düşünüyorum. Bu nasıl muazzam bir betimleme ki deniz kenarına indiğimde sanki bir kum rüzgarı çıkacak ve beni bir çukura atacakmış gibi geliyor.
Kitap mükemmel. Hangi tarafını anlatayım bilemiyorum. Çaresizliği mi, insanı sorgulatan felsefesini mi, yoksa okurken sizi nefes nefese bırakacak aksiyonu mu? Bir adam düşünün, birden ortadan kayboluyor. Aslında kuma ve kumdan çıkan özel bir böcek türüne ilgisi var. Bunu araştırmak için gittiği bölgede işleri bitene kadar kalmak için bir yer talebinde bulunuyor ve onu bir kadının yanına yerleştiriyorlar. Bu saatten sonra ise tam yedi yıl boyunca süren (ki biz o kadarını biliyoruz) tutsak hayatı başlıyor. Peki neden tutsak ediliyor? Neden gitmesine izin verilmiyor? Kaçma çabası, kadınla olan ilişkisi, aslında ironik bir şekilde bizlere anlatılan köylülerin tutumu, her sayfayı çevirişinizde hissettiğiniz hem ümit hem korku...dehşet verici...
Dünya edebiyatında okunması gereken kült kitaplar arasında olduğunu düşünüyorum bu kitabın. Dişlerinizi sıkarak okuyacak ve uzun süre unutamayacaksınız. Çeviriyi de çok beğendiğimi not olarak düşmek isterim. 1964 yılında beyaz perdeye de aktarılmış olan bu kitabı okumanızı şiddetle öneririm.
Keyifli okumalar dilerim...
Artık dünyanın neresinde bir çocuk ölürse orası Gazze'dir
Bir bebek bir yaşına girerken ağzında emzik değil kurşun taşıyorsa orası Gazze'dir
Bebeklerin uykulu gözleriyle annelerinin memelerini ararken kor gibi yanan namluları emmeye başladıkları yerin adı Gazze'dir
Yağmur bir futbol sahasında çocuğun atacağı golleri yutmak için