Murakami okumak, sessiz bir dünya da yüreğinde çığlıklar taşımaktır. İnsanın içinde dış dünyaya vuramadığı sesler vardır. Bu sesler onun kimliği ve benliğidir. Toplumda var olması için bu sesleri dışa vurması gerekir, eğer vuramazsa kendi karanlık derinliklerinde hapis olur.
Sahilde Kafka, şu ana kadar yazarın okuduğum eserleri arasında belki de en sıra dışı olanıydı. Gerçek dışı olayların çok olması bu ilginçliği sağlayan baş etkendir. Yazar, Merkeze bu olayları alarak etrafına kültür, sanat, edebiyat gibi konuları yerleştirerek okuru zamandan soyutlayan akıcı bir eser ortaya koymuş.
Baş roldeki Kafka Tamura'nın hakkındaki ilginç kehanet ile ilgili gelişen olayların merkezde olduğu eserde, kurgu okuyucuyu sürekli kendine bağlı tutmayı başarıyor. Kehanete ilginç dedim, çünkü genel ahlak kurallarına göre rahatsız edici bir kehanet. Yazar, burada bence okurun hayal gücünü zorlayarak ve onun doğru bulduğu olguları yıkma çabasına girerek macerayı ilginç kılmak istemiş.
Peki bu amacına ulaşıyor mu? Güzel bir şekilde ulaşıyor, lakin giriş ve gelişme bölümlerinde heyecanı üst seviyede tutarken, sonuç bölümünde o heyecan balonu birden iniveriyor. Başka bakış açısıyla baktığımız da şöyle diyebiliriz ki; İnsan hayal aleminden eninde sonunda bir şekilde gerçek dünyada dönmek zorundadır.
Hayal gücünüzü çantanıza atıp, sessiz dünyada yürüyüp çığlıklar atmak istiyorsanız, ilk durağınız Sahilde Kafka olmalı...