Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Erkeğin, bedenini tüm nesnelliğiyle yakaladığını sandığı dünyayla kendisi arasında kurulmuş dolaysız ve olağan bir ilinti diye görmekte, kadının bedenini ise kendine özgü nitelikleriyle ağırlaştırılmış bir engel, bir hapishane saymaktadır."
Korkunç!
“20. yüzyılın ortalarında birçok cerrah, epilepsiden şizofreniye birçok bozukluğu tedavi ettiği düşünülen frontal lobotomi uygulayarak aynı etkilere yol açmıştır. Binlerce hapishane ve akıl hastanesinde kullanılmış bu gaddar teknik, prefrontal korteksle beynin bağlantılarını koparmak üzere gözkapağı altından sokulan bir neşterin kemiklere çekiçlenmesini içerir.” Nobel Ödülü fikrinden büyülenen herkesin bu ödülün 1949'da lobotomi işleminin öncülüğünü yapan iki cerraha verildiğini aklında tutması gereklidir.”
Reklam
"Sıradan tüketici"ye en kolay ulaşan, onun en kolay alımlayıp algılayabildigi gerçek, yalanın ve aptallığın da kendisi çoğu zaman. Hele ki söz konusu edilen hapishaneyse; tamamen kapalı, içinde neler yaşandığını dışardaki kimsenin bilemeyeceği, ancak resmi yalanların aktarılabileceği bir ortamsa; "suç" ve "güvenlik gibi fobileştirilmiş kavramlar üzerinde oynanıyorsa, yalanın ve dehşetin boyutları iyice katmerlenir.
Gelecek kavramının belirsizleşmesi, düşünceleri ve duyguları (pişmanlık ya da övünç biçiminde) geçmişe odaklarken, bugün "mecburen" es geçildiğinden, yaşam ertelenebilir bir şeymiş gibi görünür.
Hapishanenin saçmalığı hem insana (koğuş) hem insansızlığa (hücre) mahkûm etmesindedir. İnsana ve insansızlığa mâhkum olmak, kişiyi (kalabalığın daimi varlığı dolayısıyla) bireysel yaratıcılığından ve (tecridin daimi varlığı dolayısıyla) toplumsal yaratıcılığından mahrum eder.
Sayfa 120
Reklam
Rusya’nın Kısa Tarihi | Rus Kültürünün Altın Çağı
Ordudayken okuyup yazma imkanı bulan Dostoyevski, 1859’da sandığında bir deste kitap taslağıyla Avrupa Rusyasına döndü. Bu taslaklar arasında yer alan Ölü Bir Evden Hatıralar (1860-61) ona hızla şöhret kazandırdı. Hapishane yaşamına dair bu yürek parçalayıcı anlatı, halkın serflerin özgürleştirilmesi dönemindeki ruh halini yansıtıyordu ve pek çok okuyucu, eserde bahsi geçen imandan kaynaklanan tövbe izleğini ıskalamış gibi görünüyordu.
Sayfa 242 - Boğaziçi Üniversitesi YayıneviKitabı okudu
Hırsızlık, pazarın belirlediği koşullar altında meşrudur; insan öldürmek ise idam, ordunun ve polisin yetkileri, savaş, paramiliter güçlerin eylemleri gibi devletin belirlediği koşullar altında, hatta ırkçı, milliyetçi ideolojilerin desteği altında suç değildir. “Adalet oyunu”nu oynamak içinse geriye ezilenler, mülksüzler, iktidarsızlar, muhalifler, etnik, kültürel, cinsel, dinsel azınlıklar, yani “tehlikeliler” –aslında insan– kalır.
Sistem, otuzlu yaşlarına geldiğinde çoktan askerliğini yapmış, iş güç sahibi olmuş, çalışan, evli, çocuk sahibi, gündüzleri işe giden, akşamları yemekten sonra televizyonun karşısında uyuklayan, hafta sonu kendince eğlenen, alışveriş yapan, futbol konuşan, dört ya da beş yılda bir oy kullanarak demokrasi oyununa katılan erkekler ve bu ideolojinin fiili ve düşünsel destekçisi kadınlar sayesinde ayakta kalır. Ailede, kreşte, okulda öğretilen budur. Eksik kalan bilgiler de kışladaki aptallaştırıcı tekrar ve emir-komuta düzeniyle tamamlanınca insan artık işyerine teslim edilebilir hale gelmiş olur. Aksaklık varsa devreye girecek kurumlar bellidir: Klinik, tımarhane, hapishane...
Zaman ölüme doğru işler; yoksunluk koşullarında yapılan her şey ölümü bir adım daha yakınlaştırmaktadır aslında.
183 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.