Ardından da, bunca yıldan beri hep akıllı davranmanın yorgunluğu çökmüştü omuzlarına; ölçülü olmanın, başarmaya çalışmanın ve içinde köpüren binlerce arzuyu bütün bunların gerisine atmanın yıllanmış bıkkınlığı gelip yüz çizgilerine oturmuştu.
Şu ana, biraz sonraya ya da az önceye göre yolun hangi noktasında olduğu bile bilinmiyordur. Evi sırtındadır yani; nerede olursa olsun, nereye giderse gitsin yerindedir.
Ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem diyorum size. Bunu yaparsam o zaman da kendi yüzüme bakamam diyorum.
Hasan Ali Toptaş'ın "Ben Bir Gürgen Dalıyım"ı okurken kendinizi sadece bir hikaye değil, gerçekten de bir maceranın içinde buluyorsunuz. Toptaş'ın dilindeki olağandışı güzellik, sizi alışılmışın dışında bir dünyaya götürüyor.
Romanın karakterleri öyle canlı ve karmaşık ki, sanki gerçek hayattan fırlamışlar gibi. Ana karakterin iç dünyasındaki çatışmaları ve keşifleri, okurken kendinizi onunla bağlantı kurarken buluyorsunuz.
Doğa ve insan arasındaki ilişki, kitabın temel taşlarından biri olarak öne çıkıyor ve okuyucuya derin düşüncelere dalma fırsatı veriyor.
Roman, varoluşsal sorgulamalarla dolu. Hayatın anlamını arayan bir yolculuk ve ölümün gizemi üzerine yapılan derin düşünceler, okuyucuyu hemen içine çekiyor.
gerçek bir keşif yolculuğu. Toptaş'ın eşsiz anlatımı ve derinlikli karakterleri, sizi farklı bir dünyaya taşıyarak unutulmaz bir deneyim sunuyor. Bu kitap, sıra dışı bir ruhun merak ve keşif dolu yolculuğuna eşlik etmek isteyen herkes için ideal bir okuma seçeneği.
Ayrı masalarda oturmalarına karşın, aynı yükü taşıyor gibiydiler yüzlerinde, aynı şeyi düşünüyor, hatta birbirlerinden habersiz aynı kalbi taşıyor gibiydiler.
Başka bir deyişle, yaşam dediğimiz o kocaman ve karmaşık serüvenin, kimi zaman birkaç saniyede kurgulanıp birkaç saniyede inanılmaz bir hızla yön değiştirdiği ve günlerimizin, haftalarımızın, aylarımızın, hatta yıllarımızın gerisinde kalan o birkaç saniyenin bütün ömrümüzü kapladığı...
ölümler yaşanır ölümlere bakarak, ölümler yaşama tutunarak, ölümler sevdaya adanarak, ölümler ayrılığa dayanamayarak ve kim bilir kaç mevsimi yüklenip geleceğe taşır tenler ve kaç mevsim tenleri yüklenip bir sonraki mevsimin kıyılarına bırakır kim bilir...
Dün akşam Nahid Sırrı Örik'in Sultan Hamid Düşerken isimli kitabını okumaya başladım. Bu vesileyle size bir listeden bahsetmek istiyorum. Mutlaka bilenler vardır fakat bilmeyenler için de faydalı olabilir. 2017 yılında akademisyenler, yazarlar ve edebiyatçılardan oluşan bir ekiple Türk edebiyatının en iyi 100 romanı belirlenmiş. Biliyorum bu
O taradıkça saçları odayı aydınlatan minik çıtırtılar eşliğinde, olanca diriliğiyle gürül gürül aktı omuzlarından. Heveslerin rüzgarını almış bir hevesle, sonsuza dek akacakmış gibi aktı.
Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örüntüsü olduğunu anlayamadan aynı insanla aynı işlerin, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.