Film önerisi isteyenlerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum..
1- Yağmur Adam (Otizm)
2- Benim Adım Sam (Zeka geriliği olan bir baba ve kızı)
3- Sol ayağım (Fiziksel engeli olan bir adam)
4- Guguk Kuşu (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)
5- Aklım Karıştı (Psikiyatri kliniğinde geçen olaylar)
6- Akıl Oyunları (Şizofreni)
7- Wilber Ölmek
Her şeyin bir zamanı var ve her şeyin bir nedeni...Hayatı kabullen. Her şey olması gerektiği gibi, korkma Sen de tam olman gereken yerdesin. Kalpten istediğin şeye ulaşmak için, zihninden geçenleri değil, tam da ihtiyacın olan deneyimleri yaşayacaksın Sakin ol. Geç kalmadın. Erken de değil. Kaç yaşında olduğunun bir önemi yok... Kimlerden ileri ya da geri olduğunun da...Kaç yaşında hissettiğinin, kendini nerede görmek istediğinin ve şu an nerede olduğunun farkında olman mühim...Yaşaman gerekeni yaşıyorsun sadece. Ne bir eksik ne bir fazla... Bil ki kusursuz bir düzen var senden gayrı İlmi ve iradesi dışında yaprağın bile kıpırdamadığı bir yaradan var, hatırla Beklentilerinin farkında ol ve onları minnetle değiştirmeyi öğren. Kanaat etmeyi ve şükretmeyi unutma. O vakit göreceksin ki mucizenin kendisisin aslında Mucize SENSİN.
Nefsini şu üç şeye alıştır;
Bir iş yaptığında Allah’ın sana baktığını hatırla.
Bir şey söylediğinde Allah’ın seni duyduğunu hatırla.
Sükut ettiğinde Allah’ın senin içindekileri bildiğini aklından çıkarma…
(HATİM-İ ESAM)
Bir şarkın olsun. Senin olsun. Hayatına her giren insana "bu benim şarkım bak" diye dinlet. Birgün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse seni hatırlasın .
Tek bir parfümün olsun. Özdeşleşmek iyidir. Dünyada bunu illaki birtek sen kullanmayacak son .Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa "acaba
•••
Her şey kasvetli bir hâl almaya başladığında bu durumların geçici olduğunu hatırla. Senin değerini, içinde bulunduğun durumlar belirlemez.
Değerini belirleyen, her şey yanıp bittiğinde küllerinden nasıl doğduğundur…
•••
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm
Sende tattım yemişlerin cümlesini
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar
( Spoiler içerir ! )
Rasim Özdenören’in ilk ve son romanıymış bu eser. Bünyesinde iki hikayeyi birden barındırıyor.
Birincisi; kurtuluş savaşından sonra bir çok arkadaşını kaybetmiş olmanın verdiği hüzünle ve verdikleri mücadelenin bir hiç uğruna olduğunu gördükçe, protesto olarak 50 yıl boyunca evine kapanıp gül yetiştiren adamın hikayesi; ikincisi kaybolmuş, kendi kültür ve medeniyetlerinden tamamen kopmuş, yozlaşmış yeni nesili; ‘’Sitare, Yavuz, Çarli ...’’ ve diğerlerini.
Eser, metropollerde sabahlara kadar sönmeyen ışıklar, bankalar ve otellerin hızla her caddeyi istila etmesinin ardından doğu ve batı arasında sıkışmış adeta prangalanmış olan zihinleri gözler önüne seriyor. Modernitenin kıskacına sıkışmış insanların iç hallerini bize gösteriyor; harcıyorlar, oynuyorlar, geziyorlar fakat doyuma bir türlü ulaşamıyorlar,bir türlü mutmain olamıyorlar.
Bu hikaye dede ile torunun arasında ki o derin uçurumu anlatıyor. Psikolojik dürtüleri, sosyal süreçleri göz önüne seriyor.
Kitapta yaşlı adamın sorduğu ‘’Sizler nasrani misiniz? Yoksa mecusi misiniz? Hangi millettensiniz?’’ soruları beni dehşete düşürdü.
Birde, ‘’Savaşarak neyi ortadan kaldırmak istemişlerse, savaştan sonra o gelmişti. ‘’ cümlesi geçiyor , zaten hep böyle olmamış mıydı?! Bu pasaj bana 28 şubatı hatırlattı; o yerlerde sürünen, derslerden kovulup okula alınmayan, bu uğurda mücadele veren ‘’başörtüsü bez parçası değil ayettir’’ sloganı atan ablaları...
İsmet özel’in dediği gibi, neyi kaybettiğini hatırla, hatırlayalım..