mızmız biri sayılmam şimdiye ait olan her şeyi kötü bulup geçmişteki her şeyi iyi hatırlayanlardan da değilim. bazı insanlar geçmiş duygusunu erken yaşta edinirler ben onlardan biriyim. yaşlı bir ilgisi yoktur bu duygunun benim erken yaşta ağır bir geçmişim oldu bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır . haytaın kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu.
“Hem eşitlikten dem vururlar, hem de sıra yiyip içmeye gelince ortaya
bir sınıf farkı çıkarırlar.”
Yine bir akşam Sovyet Elçiliği’nde –ki Ankara’da buraya Chezles Bol-
chéviks denirdi– Gazi’nin muzipliği tutmuş ve elçiye takılmaya başlamıştı.
Elçiliğin salonu pahalı halılarla süslüydü; masalar yemeklerle dolup taşıyor,
yalnız üzerlerine asılmış olan Lenin’in ve Marx’ın portreleri, havaya biraz
sıkıntı veriyordu. Mustafa Kemal birkaç kadeh votka içtikten sonra ev
sahibine döndü ve, “Bu ziyafeti hazırlayanlardan hiçbirini burada
göremiyorum,” dedi. “Çağırsanız da onlar da gelip aramıza katılsalar.”
Büyükelçi sıkıntılı bir duraksama anı geçirdi. Sonra aşçı ile öteki
hizmetçileri çağırttı. Onlar da kalabalık bir grup halinde gelerek, Gazi’nin
“sınıfsız sofra” dediği ziyafete katıldılar. Birkaç kadeh sonra bu konuda daha
da coşarak Sovyet Devrimi’nin temelini oluşturan eşitlik ilkeleri üzerinde bir
konuşmaya girişti. “Çalışma saatleri dışında bütün insanlar eşittir,” diyordu.
“Sizin ihtilaliniz sınıflar arasında ayrılık tanımaz. Müslümanlıkta da böyledir.
Zenginlerle fakirler arasında fark yoktur.” Arkadan, içkisini tek başına içen
bir kapıcıya döndü:
“Tovariç,” dedi. “Öyle yalnız içmek olmaz. Gel, kadehlerimizi doldurup
birlikte içelim. Türkçede bir atasözü vardır: “Biri yer, biri bakar, kıyamet
bundan kopar.” Herkes şerefe kadeh kaldırdı, arkadan dans başladı. Elçilikten
çıktıkları zaman Mustafa Kemal arkadaşlarına, “Buna ne buyurursunuz?” dedi. “Hem eşitlikten dem vururlar, hem de sıra yiyip içmeye gelince ortaya
bir sınıf farkı çıkarırlar.”