Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hacer Kantarcıoğlu

Hacer Kantarcıoğlu
@hcrkntrcgl
Arap Dili ve Edebiyatı
40 okur puanı
Nisan 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Bir gün bir şeyi istersin, ertesi gün tutkuyla, ölesiye ona bağlanırsın, daha ertesi gün onu istediğinden utanırsin, arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin.İşte insan hayatta kendi isteğinin peşinden serbestçe giderse böyle olur. Bastığımız yeri yoklayarak yürümeliyiz; bazı şeylerden gözlerimizi çevirmeliyiz, mutluluk hülyalarina kapilmamaliyız, mutluluk elimizden kaçarsa isyan etmemeliyiz; hayat budur işte. Kim demiş hayat zevk ve mutluluktur. Ne saçma düşünce! Hayat hayattır, bir ödevdir, ödev dediğin de çetin bir iştir.
Reklam
Belki uykulu ve uyuşuk bir hayatın sonsuz sessizliği,hareketsizliği,maceraların,tehlikelerin, korkuların yokluğu, insanı gerçek hayatın ortasında bir hayal dünyası yaratmaya götürüyor ve aylak düşüncesi bu hayal dünyasında istediği gibi at oynatıyor ya da olanın bitenin nedenini onun dışında arayarak en tabii olayları, onlarla hiç ilgisi olmayan nedenlere bağlıyor.
Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti âdeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. — Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme. İşte onun için denemek istiyorum: Birbirimizi ola ki daha iyi tanırız. Uzun zamandır başkalarıyla bütün bağlarımı koparmışım, kendimi daha iyi tanımak istiyorum.
Reklam
İnsanı alçakgönüllülüğe ve kendisini hor görmeye sevk eden günah,büyüklük ve gururlanma duygusu veren ibadetten hayırlıdır.
İmam Şafii iki yaşındayken babası Filistin'in Gazze şehrinde vefat etmiş ve bu yüzden küçük yaşta yetim kalmış ve annesi tarafından Mekke'ye götürülmüştü Mekke'de fakr-u zaruret içinde büyüdü.Küçüklüğünde henüz yedi yaşında iken Kur'an-ı Kerim'i hıfzetti.İslamiyet'in kısa sürede geniş bir coğrafyaya yayılması sebebiyle Arap diline dışarıdan gelme bazı ilaveler oldu. Bu yüzden safiyetini yitirdi.İslamî ilimlerin tahsili için Arapça'nın önemini idrak eden İmam Şafii dış etkilerden korunmuş olan Araplardan Arapça'yı öğrenmek amacıyla çölde yaşayan Hüzeyl kabilesine gitti.Fasih Arapça konuşan Hüzeyl kabilesi arasında şiir ve edebiyat öğrendi. Arapçada öyle bir seviyeye yükseldi ki,edebiyat tarihçisi olan el - Asmaî,Hüzeyl kabilesinin şiirlerinin Kureyşli Muhammed b . Idris,yani İmam Şafii sayesinde sağlıklı bir şekilde kendilerine ulaştığını ifade etmiştir.
Aşk,sevilen nesnenin yanında bulunmayı zorunlu kılıyordu.
"Ben de herkes gibiyim.Dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediğim gibi bakıyorum."
"Ne yazık!Yakında adımı unutacak," diye düşündü.“Ona adımı birkaç kez tekrarlatmalıydım.Benden söz ettiği zaman, benim Şalem Kralı Melkisedek olduğumu söylemeliydi."Sonra gözlerini gökyüzüne kaldırdı, düşündüklerinden utanmıştı." Biliyorum:Her şey boş,bomboş,bomboş!Senin de söylediğin gibi, Tanrım.Ama bazen bir ihtiyar kral da kendisiyle gururlanmak gereksinimi duyabilir."
Reklam
Tom kendi karanlığını hissederdi.Babası yakışıklı ve maharetliydi,annesiyse kısa boylu ve yüzde yüz emin.Bütün kız ve erkek kardeşlerinin ya güzelliği,ya yeteneği ya da talihi vardı.Tom hepsini tutkuyla sever ama kendini ağır ve toprağa bağlı hissederdi. Coşku dağlarına tırmanır,zirveler arasındaki kayalık karanlıkta bocalardı.Cesurca hamleler yaptığı olurdu ama bunlar korkaklık çizgisinde birer parantezdi.
Ölümden önce çekilen eziyetleri ölüme mal edemeyiz;onlar insanın canlı olduğunu ve yaşama ve sağlığa dönebilmek için debelendiğini gösterirler.Dönen olursa da olümün nasıl bir şey olduğunu size söyleyemez çünkü biz aslında onunla hiçbir zaman karşılaşmayız.Karanlıktan gelir, karanlığa gider,arada da deneyimlerden geçeriz.Ama başlangıcı ve sonu,doğumu ve ölümü hiçbir zaman yaşayamayız.Öznel bağlamda onların bilincinde değiliz onlar yalnızca nesnel olayların dünyasında var.Işte,bu kadar."
Dil uygarlık demektir.En çelişkili 'söz' bile bizi birleştirir.Sözsüzlük yalnızlıktır.
Hayır,ölüm ne dehşet ne de bir giz olmayan,mantıklı bir fizyolojik gereksinimdi ve bunu gereğinden fazla kafaya takmak yaşamdan bir şeyler çalmak demekti.
Zaman nedir?Bir gizdir-elle tutulamayan ve her şeye kadir olan.Dış dünyanın bir önkoşulu, mekânda var olan ve hareket eden cisimlerle kaynaşmış ve bütünleşmiş bir hareket.Ama hareket olmasaydı,zaman olur muydu?Sor bakalım!Zaman mekânın işlevi mi?Ya da tam tersi mi?Yoksa ikisi özdeş mi?Bir soralım dedik!Zaman durağan değildir-doğası bir fiile benzer ve her şeyin zamanını belirler.Neyin zamanını mı?Değişikliğin!Ne 'şimdi' 'o zamandır' ne de 'burası' 'orası'dır.Her iki olguda da hareket aradadır.Oysa biz,zamanı kapalı bir devre gibi dairesel bir hareketle ölçtüğümüz ve 'o zaman 'sürekli' şimdi'de, 'ora da'da burada'yla yinelendiği için,rahatça,hareketin ve değişikliğin durgunluk ve durağanlık demek olduğunu söyleyebiliriz.Üstelik, tüm umarsız çabalarımıza karşın, ne zamanın bittiği noktayı düşleyebildiğimiz ne de mekânın çevresine kısıtlı bir sınır koyabildiğimiz için pek başarılı olmasa da,hiç yoktan iyidir diye, onların sonsuz ve uçsuz bucaksız olduklarını'düşünmeye'karar vermişiz.Ama bir şeyi sonsuzluk ve sonu olmayan diye varsaymak,sınırlı ve sonu olanı mantık ve matematik bağlamında yadsımak ve ikisini de birbirine orantılı olarak sıfıra indirgemek anlamına gelmez mi?Sonsuzlukta art ardalık,sonu olmayanda da yan yanalık olası mı?Bizim uydurma sonsuzluk ve sonu olmama varsayımımız uzaklık,hareket ve değişiklik kavramları ya da evrende sonu olan cisimlerin varoluşuyla bile nasıl çakışır?Sen yine de durmamacasına sor bakalım!
190 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.