Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yaşadığımız her ânın hafızamızda o ilk saniyelerdeki gibi canlı kaldığını düşünsenize. Ne fena, unutmak ne büyük nimet! Samet Doğan'ın aynı kitabında geçer: "Böyle zamanlarda her şeyi unutup gülmeye başlamak tuhaf, fakat olması gereken bu: Çiçek solar, güneş batar, yağmur ıslatır, süt ekşir, insan unutur." Unutalım sevgili okur.
Hayatının dip noktasında olanların aydınlığa çıkması niyetiyle...
Hayat, benim için en hayırlı ve en mutlu olan hâle dönüşüyor. Bu yeni ve harika sürprizlerle dolu yıldız günlerim için teşekkür ederim. Ruhumdaki, zihnimdeki ve bedenimdeki her şey kalıcı bir şekilde pozitife dönüşüyor. Bunu sevgiyle kabul ediyorum. Uyandığım her günde, bir öncekinden daha mutlu ve daha enerjik oluyorum. İçimdeki iyilik ve
Reklam
Her gelişinde mektuplarını getiren benimkileri sana ulaştıran bu canayakın arkadaşına minnettarım. Galiba en yakın arkadaşın bu. Senden çok iyi bahsetti, birçok komik ve sıradışı anılarınızı anlattı. Keyifli ama kısa bir sohbet oldu. Avrupa’ya hemen dönmesi gerekiyormuş. Kimseye kızgın değilim bayım. Hiç kimseden nefret etmiyorum, hiç kimseye öfke duymuyorum. Bu insanlara sevgim de yok. Hissizim kısaca. Bazı insanlar sevgiye ihanet eder, bazı insanlar iyi değildir, bazı insanlar kıskançtır. Bizim birçok samimi dostlarımız var. Herkesle iyi olamayız. Bu mümkün değil. Konuşulanları kafana takma! Sen başarılı bir adamsın. Cesursun, çalışkansın ve insansın. Bak, bir dostunla da bugün tanıştım. Günümde bu yüzden güzel geçti. Sana anlatmak istediklerim var. Gülsüm olayından sonra başka tuhaf olaylarda gelişmeye başladı. Mesela geçen büyük bir kavga çıktı. Seçim kavgası! İnsanlar bir oy yüzünden davalı oldular. Bu mahalleninde huzuru gitti. İnsanlar birbirlerini öldürücek gibi bakıyorlar.Beni de karşı taraf olduğum için büyük bir topluluk küs oldu bana. Ben de böyle olunca korktum.Hem kendim için hem de senin için duacıya gitmeye karar verdim. Ama duacı kapıyı açmadı. Kimseye görünmek istemiyormuş o sıralar. Sonra birgün öldüğü haberini aldım. Anlatmak istemiyorum bayım daha fazla .Yeter bu kadar!
"(...) beğenilen bir şeyin verdiği hazzı, insanın sahip olabileceği nimetlerin en büyüğüymüş gibi gösterir. Bu yüzden de insanın bu hazzı hararetle arzulamasına sebep olur. Gerçi çok değişik türde Beğeni mevcuttur, dolayısıyla doğurdukları arzuların kuvveti de birbirinden cok farklıdır. Örneğin sırf bir çiçeğin güzelliği bile bizde ona bakma isteği uyandırır, bir meyveninki ise yeme isteği. Ama en kuvvetlisi, insanın öteki yarısı olduğuna inandığı bir insana ait gördüğü meziyetlerdir. Çünkü doğanın hem insanlara (...) bahşettiği cinsiyet ayrımı beyinde öyle izlenimler oluşturmuştur ki, bunlar kendimizi belirli bir yaşta ve belirli bir zamanda eksik hissetmemize neden olur, yani biz sanki bir bütünün yarısıymışız da, onun öbür yarısı karşı cinsten bir kişi olmak zorundaymış gibi. Bu yüzden Doğa akıl almaz bir şekilde bize öbür yarımıza sahip olmayı, hayal edebileceğimiz tüm nimetlerin en büyüğüymüş gibi gösterir. (...) İşte bu yönelim ya da bu arzu ancak böyle bir Beğeniden doğar. Bu hisse, yukarıda tanımladığımız Sevgi Hissinden ayırmak maksadıyla, daha ziyade Aşk denir. Hakikaten aşkın çok daha tuhaf sonuçları vardır ve bu yüzden de gerek Masal Yazarlarının gerek Şairlerin başlıca konusunu oluşturur."
Duygular Ya Da Ruh Halleri
Duygular Ya Da Ruh Halleri
hem aşktan geçip düzene boyun eğmeyecek kadar şımarığım hem beni makul bulan bir adamın bana aşık olmadığını anlayacak kadar da aklı başındayım. zira aşık olsan pek de makul bulmazdın beni. ama o kadar incelemezsin. ne gördün bana bakınca. bir süs mü. güzel miyim sence ben. arzulayacağın kadar güzel, saygı duyacağın kadar zeki. bu mu, bu kadar mı. yani benim için ölmeyecek ve beni öldürmeyecek misin. çok mu yorgunsun o hikaye için. ne tatlı. ben daha küçüğüm. birini sevsem oturur ağlarım ben. öpsem utanır öpülsem korkarım. ben daha gelemedim oralara. bana daha harlı ateşler gerek. ben daha doymadım kana. ben çünkü harlı bir ateşim. kanım kapkara. göğsümün içinin alev alev közü. sen dilersen başkalarına hazırla şu enfes peynir tabaklarından birini. ben içerken bir şeyler yiyemiyorum. dokunuyor bana o tuhaf şaraplar. kalbimi kıramıyor tanrının kulları ya midemi ezip duruyor dünya nimetleri. sana afiyet olsun. ben kurmadığım masaya oturmayacak kadar kibirliyim.
Sosyal Bir Tehdit Olarak Dövme ve Dövmecilik
Çocukluk ve gençlik yıllarımda gördüğüm dövmeli insan sayısı o kadar nadirdi ki hem tuhaf hem de korkunç geldiğini hatırlıyorum. Çünkü gördüğüm dövmeli kişiler genelde sosyopat veya psikopat denilen, hapishane hayatı yaşamış, kollarında faça tabir edilen jilet çizikleri olan belalı tiplerdi. Doğal olarak dövmeli kişilerin belalı ve sorunlu kişiler
Reklam
İnsanın zaman zaman yaraları ile tuhaf bir ilişkisi oluyor: Bitsin istiyoruz, kabuk bağlıyor mesela fakat kaşımaya devam ediyoruz. Bilerek. Ne tuhaf. Afşar Timuçin, "İyileşen yaraya ikide bir dokunmanın ne anlamı var?" diye bu yüzden sitem eder. Bu eziyeti ne kendimize ne bir başkasına yapmalı sevgili okur. Yaralar yaşandığıyla kalmalı.
Bazen olur ya, bir yerlerde bir acı hissederiz. Sebepsiz. Tuhaf bir huzursuzluk. Anlat deseler anlatılmaz, öyleyse evham ettiğimiz söylenir, her şey yolundadır güya. Ölümcül Kimlikler'de şöyle diyor Maalouf: "Yaraların hissedilmesi için, tanımlanmaya ihtiyacı yoktur." Bazı yaralar böyle sevgili okur. Tanımlamaya, anlam yüklemeye
Dünyanın derdini düşününce ne denli sıkılıyor canımız. Kimselerin umurunda değil olan bitenler. Alasdair Gray, "Senin kalbin bu berbat dünya için biraz fazla iyi canım," der. Varsın öyle olsun sevgili okur. Dünya berbat diye rengini alacak değiliz bu cehennemin. Elbette üzülecek, elbette dertleneceğiz. Çiçekli bir gün dileriz. Var
Bazen bir cümle, bir dize umut oluyor insana. Duymak istiyor, sebebi her ne ise, bizi ilgilendirmiyor. Sadece duymak. Nedim Gürsel, "Açıkta demirlemiş birkaç gemi, alabildiğine mavilik. Alabildiğine sevinç ve mutluluk, acı hayatlarımıza, ayrılığımıza inat..." der. Alabildiğine mavilik alabildiğine güzellik sevgili okur. Her şeye rağmen!
865 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.