Ölülerin Kralı ve Aragorn
"Bana soracak olursanız, ben onlara hiç kulak asmadım bile," dedi Gimli; "çünkü o zaman, sonunda ciddi olarak savaşa varmıştık. Orada Pelargir'de Umbar'ın ana filosu duruyordu: Elli büyük gemi ve sayısız küçük tekne. Peşine düştüğümüz düşmanın çoğu limanlara bizden önce vardı ve korkularını da yanlarında götürdü; gemilerin
Eowyn ve Merry nin Nazgül ile çatışması
"Kralın adamı! Kralın adamı!" diye haykırıyordu içerden kalbi. "Onun yanında kalmalısın. Sizi babam sayıyorum, demiştin ona." Fakat iradesi hiç cevap vermedi, bedeni titredi. Gözlerini açıp, yukarı bakmaya cesaret edemedi. Sonra aklına düşmüş karanlığın arasından Saklımiğfer'in sesini duyduğunu sandı; ama o anda ses bir
Reklam
"Aa, çok güzel koydunuz köpekleri oraya. Ama öyle birbirlerine dönük mü dursunlar, yoksa bize dönük mü, ben de şimdi karar veremiyorum." "Soldaki bize doğru dursun da, ötekisi ona dönük otursun," dedi birdenbire Tarık Bey. Bazan sohbetin en tuhaf yerinde, bizi hiç dinlemediğini sandığımız bir anda, Tarık Bey birden konuya girer, ayrıntıları bizden de iyi kavradığını gösteren bilgece bir şey söylerdi: "O zaman hem aralarında arkadaşlık olur, köpekler sıkılmaz, hem de bize dönük durur, ailenin bir parçası olurlar," diye devam etti.
“Evet. Unutulacağız. Yazgımız böyle yazılmış, elden ne gelir. Bize ciddi, önemli, hem de çok önemli görünen şeyler, gün gelecek, unutulacak ya da önemsiz görünecek. İşin ilginç yanı, gelecekte neyin önemli ve yüksek değerde, neyin zavallı ve gülünç sayılacağını bugünden hiç bilemeyişimiz.Bize böylesine olağan görünen şimdiki yaşamımız da, gün gelecek, tuhaf, yakışıksız, budalaca, pek de temiz olmayan, ve hatta belki, günahkâr bir yaşam sayılacak...” Anton Çehov
Sayfa 10 - Can Yayınları - 10. Basım: Ocak 2023, İstanbul - Fransızca aslından çeviren: Siren İdemenKitabı okudu
Hem çok kalabalığız hem de çok yalnız. Öyle tuhaf bir zamandayız.
"Bize pek çok tuhaf oyun oynayan, bizi denge gözetmeden çamurdan ve elmastan, gökkuşağından ve granitten yaratan, bunları, çoğu kez son derece uyumsuz bir şekilde –çünkü şairin yüzü kasap yüzü gibidir, kasabınki de şair yüzü– bir çerçeveye oturtan doğa; şaşırtmaktan ve gizemlerden hoşlanan doğa, öyle ki şimdi bile (1927’nin 1 Kasım’ında) neden üst kata çıktığımızı ya da neden yeniden aşağıya indiğimizi bilmiyoruz, günlük hareketlerimizin çoğu bir geminin bilinmedik bir denizden geçmesi gibi, direğin tepesindeki denizciler, dürbünlerini ufka doğrultarak “Kara var mı, yok mu?” diye sorarlar; bu soruya, eğer kâhinsek, “Var” diye yanıt verebiliriz; dürüstsek, “Yok” deriz; bu cümleyi belki de hantallaştıran uzunluğu yanında hesabını vereceği daha pek çok şey olan doğa, sadece içimizde pılı pırtı dolu eksiksiz bir yama bohçası oluşturarak –bir polisin pantolonundan bir parça Kraliçe Alexandra’nın gelinliğinin tülüyle dip dibedir– kendi görevini daha da karmaşıklaştırmakla kalmamış, bütün bu çeşitlerin tek bir iplikle hafifçe birbirine tutturulmasını da ayarlayarak bizim kafamızı daha da karıştırmıştır.Bellek bir terzi kadındır, hem de kaprisli bir terzi. Bellek iğnesini batırıp çıkarır, bir aşağı bir yukarı, bir oraya bir buraya. Biraz sonra ne geleceğini bilmeyiz ya da daha sonra ne olacağını."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.