Her zaman popüler kültüre karşı olan yazar bu kitabında da şöhret olmak uğruna insanların her şeyi göze alabileceğini anlatmış ancak bence biraz fazla abartmış. Yeraltı edebiyatıni seven biri olmama rağmen bazı bölümleri bana bile ağır geldi kan donduran cinsten. Ele aldığı konu ve kurgusu güzel ancak diğer kitaplarına göre biraz zayıf kalmış .
Elinden geleni yap ama, kazanmaya şartlandırma kendini! Hüsrana uğrayabilirsin. Her davanın bir kazananı bir kaybedeni olur ya... Şansın yüzde elli, asla elli bir değil! Aklından çıkarma bunu.
Bana doğduğumdan bu yana hiç kimse doğrudan Allah'ı telkin etmedi. Allah'tan başka her şey bana öğretildi. Ve bu yüzden deliliğim, sonunda, bana bir ebedi hayat bilinci olarak geldi...
"Bir gelin kaynanasıyla hiç geçinemiyor. Araları o kadar kötü ki gelin aktara gidip durumu anlatıyor: 'Onu mutlaka zehirlemeliyim ama bana öyle bir zehir ver ki, kimse fark etmesin' Yaşlı aktar geline bir toz vermiş. 'Bunu her gün yemeğine çok az karıştır, fakat aranı çok düzgün tut, gülümse, iyi davran ki kimse senden şüphelenmesin' demiş. Kızgın gelin kaynanasının her yemeğine muntazam o beyaz tozdan karıştırıp, bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya başlamış. Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmiş gelin: 'Bu zehrin panzehirini istiyorum. Zehirlediğimi anlamasın diye kayınvalideme farklı davranmaya, gülümsemeye ve saygı göstermeye başladım. Bu sefer onun da bana tavrı değişti, çok iyi bir insan oldu. Şimdi benim en iyi dostum. Onun ölmesine müsaade edemem.' Yaşlı aktar cevap vermiş: 'Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdiğim zehir sadece tuzdu. O bir parça tuz, bugüne kadar kaç insanın arasını düzeltti