Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çoğu size yalan gelebilir. Varsın gelsin! Ama ne yapayım ki doğru, hem de her kelimesi..
Sayfa 18 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Her şeyi ezberleyen, dur durak bilmeden okuyan, metnin kölesi olan, risk almaktan korkan, ezberlediklerini tekrar eder gibi konuşan entelektüeller, okudukları şeyler ile dünyada, ülkelerinde veya yaşadıkları bölgelerde yaşananlar arasında somut bağlar kuramaz. Okuduklarını kelimesi kelimesine tekrar ederler fakat nadiren kıymetli bir şeyler öğretebilirler. Diyalektik düşünceyi en doğru şekilde anlatırlar ama kendi düşünüşleri mekaniktir. Bu tür eğitimciler, gerçek dünyayla bağı kopmuş, idealize edilmiş, verilerden ibaret bir dünyada yaşar.
Reklam
Yetmişlerine merdiven dayadıkları halde, bir çift boşanmak için mahkemeye başvurmuş. Hâkim yaşlı çifte sormuş: “Bunca yılın ardından ne diye ayrılmak istiyorsunuz?” Yaşlı kadın cevap vermiş: “Hâkim bey, aslına bakarsanız bir ay öncesine kadar aklımın ucundan böyle bir şey geçmiyordu. Eşim bir gün bana mineçiçeği getirdi. Çiçekleri çok severim. Mineçiçeği aşırı su isteyen bir çiçekmiş ve kocam da düzenli aralıklarla eğer sulanmazsa çiçeğin solacağını söyledi. Ben kemik rahatsızlıkları olan biriyim. Her gece uykudan kalkıp çiçeği sulamam gerektiği halde, fark ettim ki kocam bir kez bile olsun, benim bu hastalığıma rağmen, gece kalkıp da bir zahmet çiçeği sulamadı.” Hâkim kadını haklı bulmuş ama bir de adama sormuş: “Söyleyecek bir şeyin var mı?” Yaşlı adam cevaplamış: “Eşimin anlattıkları kelimesi kelimesine doğru hâkim bey, tek bir şey dışında. Mineçiçeği tam aksine çok sulandığında ölür. Karımın kemik rahatsızlığının düzelmesi için düzenli egzersiz yapması gerekiyor. Ama eşim bunu yapmadığı için ben de bu yalanı uydurmak zorunda kaldım. 0 da çiçek ölmesin diye her gece kalkıp sulamak zorunda kaldı. Her uyandığında ben de zaten uyanık olurdum. Eşim işini bitirip uyuduğunda gider çiçeğin suyunu boşaltır, hatta peçetelerle toprağını kuruturdum. Sonra da yatağa gelip, bana hayat kaynağı olan, canımdan çok sevdiğim eşimi doya doya severdim...”
Evet, doğru. Hiç bilmiyorum. Seni nasıl seveceğimi.
Sayfa 56 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
(Yunus suresi 45,46,47,48,49)
45 Gündüzün bir saatinden 53 başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır.54 Onlar hidayete ermiş de değildi. 46 Onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen
Reklam
“Garip geliyor.” “ O halde doğru yapıyorsun demektir.”
"Her neyse. Ben gidiyorum,Minel.Gitmek kelimesi seni parçalamasın; gitmek ve terk etmek aynı şey değildir. Sen beni terk ettin,ben gidiyorum ve bu gidiş,karşımdaki en doğru yolu görebildiğim için. Senin terk edişlerin ise benim en yanlış yollarımdı. Hangi yollar mı? Onlardan söz mü edeceğim? Her neyse Turuncu,her neyse..."
Sayfa 728Kitabı okudu
Bilinen ilk savant, Dr. Benjamin Rush tarafından 1789 yılında kayıt altına alındı. Zihinsel engelli olduğu düşünülerek inceleniyordu, fakat bir insanın ömrünün kaç saniye olduğu (70 yıl 17 gün ve 12 saat boyunca yaşamış birisi için) sorulduğu zaman doğru yanıt olan 2 210 500 800'ü bulması yalnızca doksan saniyesini almıştı. Wisconsin'de bir fizikçi olan Dr. Darold Treffert, uzun süre bu savantlarla çalıştı. Aktardığı hikayeye göre; klasik bir soru olan "Satranç tahtasının ilk karesine bir, ikinci karesine iki, üçüncü karesine dört mısır tanesi koyar ve her karede bu ikiye katlamayı devam ettirirsen altmış dördüncü karede kaç mısır tanesi koyman gerekir?" sorusunun doğru yanıtı olan 18 446 744 073 709 551 616 rakamına ulaşması yalnızca kırk beş saniye sürmüş. Belki de savantlar için en bilindik örnek Dustin Hoffman ve Tom Cruise'un başrolde yer aldığı Yağmur Adam (Rain Man) filmine de ilham kaynağı olan Kim Peek. Ağır derecede zihinsel engelliydi; tek başına yaşayabilecek yeterliliğe sahip değildi, ayakkabılarını bağlayamıyor, düğmelerini ilikleyemiyordu. Ancak, on iki bine yakın kitabı ezbere biliyor ve içlerinden satırları kelimesi kelimesine söyleyebiliyordu. Bir sayfayı okuması sekiz saniyesini alıyordu. Kitapları sıra dışı bir şekilde okuyor, bir gözüyle bir sayfayı diğer gözüyle yandaki sayfayı tarıyordu ve böylece bütün bir kitabı ezberlemesi yarım saat sürüyordu. Aşırı derecede utangaç olmasına karşın, kendisine zorlu sorular yöneltilip matematikteki göz kamaştırıcı marifetleri meraklı seyirciler önünde test edilirken eğlenmeye bile başlamıştı.
Sayfa 167 - Odtü Yayıncılık
Kur'an ayetlerine gelince: Kur'an'a göre de, her şey Tanrı'nın elinde. Ayetlerde "insanları hidayete erdiren"in de, "saptıran"ın da "Tanrı olduğu" bildirilir. Örneğin En'âm Suresi'nin 39. ayetinde, "Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yola koyar" denir. Zümer Suresi'nin 37. ayetinde, "Allah'ın doğru yola eriştirdiğini, saptırabilecek kimse yoktur..." açıklaması yer alır. Bu açıklama başka surelerde de görülür. Aynı surenin 36. ayetinde de; "Allah'ın saptırdığını doğru yola koyacak kimse yoktur" açıklamasını okuyoruz. Bu açıklama, aynı surenin 23. ve Mümin Suresi'nin 33. ayetlerinde, "kelimesi kelimesine" aynen görülmekte. Ayrıca başka surelerde de bu böyle anlatılır. Kısacası, üç dinin kutsal kitaplarına göre de "ipler", tümüyle "Tanrı'nın elinde". "Cüz'î irade" yok mu insanlarda? "Kutsal kitaplar"ın anlatımları ortada ve açık. İnsanı "doğru yola koyan da, saptıran da O" olduktan sonra, "insan"da "var" gösterilen "cüz'î irade", işin kandırmacası. "O'nun doğru yola koyduğunu kimse saptırmaz, saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz." Anlatılan bu. Öyleyken, üç dinin kutsal kitaplarının "Tanrı"sı da insanlara ağır ve acıtıcı "ceza"lar vereceğini bildirir. Yani "ceza"nın karşılığı olarak gösterilen "günah"ı, "kötülük" denen şeyi işleten de kendisi olduğu halde.
Sayfa 37
630 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.