600 sayfayı üç günde okudum.Kurgusu ve anlatımı o kadar güzel ve sürükleyici. Bir de Türkiye tarihinin geçmişinde yaşanmış hadiselere değinmesi ve hepsini bir şekilde birbirine bağlaması güzeldi. Ama ne yazık ki hiçbirinden ders almayisimiz yüzünden acıydı. (Millet olarak akıllanmayız biz.)
Kurgusal bir Istanbul adası olan Körburun'da yaşayan ve yasanan insanlar ve hadiseler romanın bel kemiğini oluşturuyor.
1960-1990 arasında yaşanan Rum sürgünü, 6-7 Eylül olayları ,27 Mayıs devrimi,1980 askeri darbesi' nin kişiler ve bir karakter gibi biçimlenen Körburun üzerindeki etkisi anlatılıyor.
Roman ,Neriman Abla(romanın tek tatlı karakteri),Hayri,Meral,Murat ve Seher ana karakterler olmak üzere, Panos,Niko,Binnaz,Dilara,Semih,Altan,Veysel.....gibi daha adı hatırıma gelmeyen kurgu içinde çok önemli yan karakterlerden oluşuyor.
Karakterlerin hepsi arızalı. Hiçbiri ile özdeşlik kuramıyorsunuz ama çektiklerini yüreğinizde hissediyorsunuz. (Başkasının derdi ile dertlenmek.)
Üstelik başlarına gelenlere pek de müdahale edecek durumda degillerken, olaylar hep kendi dışlarında cereyan ederken....Çünkü toplumda herkes ,bir sekilde birbirine bağlı değil mi?Işte kaçamıyorsun, kendi adana sığınamıyorsun. Nerede okursa olsun gelip seni buluyor.
Bu anlamda ada metaforu çok zekice. Mekan olarak güzel bir secim. Günde sadece iki sefer düzenlenen ada da(gidiş-gelis)
biricikliğine rağmen her şeyi dibine kadar yaşar.
Ama her seye rağmen romanda çok az görünen Onur Öğretmenin mücadele azmi yüreklere su serper.
Bu anlamda roman umut dolu bitiyor.
Yazardan okudugum üçüncü roman bu. Hepsinden de keyif aldım okurken. Okumak bu değil mi zaten......