İkisi de gözlerini kaldırımdan ayırmaksızın yürüyor ve konuşuyorlar, arada bir eğilip yerden bir şey alıyor, bu arada yürüyüşlerinin hızını hiç kesmiyorlardı. Sigara yada puro izmariti topladıklarını düşündüm ve bir müddet yerden ne aldıklarına hiç dikkat etmedim. Sonra gördüm.
Çamurlu, balgam dolu kaldırımda gördükleri portakal ve elma kabuğu parçalarını, üzüm çöplerini alıp yiyorlardı. Erik çekirdeklerini dişleriyle kırıyor, içlerini çıkarıyorlardı. Bezelye büyüklüğündeki ekmek kırıntılarını, ne olduğu anlaşılmayacak denli kirlenip kararmış elma koçanlarını toplayıp ağızlarına atıyorlar, çiğneyip yutuyorlardı. Bunlar tanrının senesi 1902’de, 20 Ağustos gününün akşamı saat altıyla sekiz arasında dünyanın gördüğü en büyük en zengin ve en güçlü imparatorluğunun merkezinde yaşanıyordu.